SULTAN II. ABDÜLHAMİD HAN'IN KABUL OLMUŞ DUASIYIZ
"Mazlum kalbimin ahı bir gün çıkacaktır."
SULTAN II. ABDÜLHAMİD HAN
Sultan II. Abdülhamid'in yukarıdaki sözleri sarfetmesine yol açan gelişme, o tarihten iki sene evvel Osmanlının ikinci büyük şehri sayılan Selanik'te Mustafa Kemal Atatürk'ün aşağıda alıntıladığım "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"nin Selanik Şubesinin açılış merasiminde yapmış olduğu nutku ile başlayacaktı.
"Memlekete yabancı nüfuz ve hakimiyeti kısmen ve fiilen girmiştir. Padişah 2. Abdülhamid zevk ve saltanatına düşkün, her aşağılığı yapabilecek iğrenç bir şahsiyettir.
Millet zulüm ve istibdat altında mahvoluyor. Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve yok oluş vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası hürriyettir." (1)
Sultan II. Abdülhamid Han'ın trajik sonu hakkındaki hadiseleri belirtmeden önce, bu ulu şahsiyetin tahtta bulunduğu süre içerisinde ülkesi için hangi hizmetleri ve önemli projeleri hayata geçirdiğinin bazı örneklerini kısaca anımsatmakta fayda var:
1- İlk kız okulları II. Abdülhamid döneminde açılmıştır.
2- Tahta çıktığı sene 250 olan rüştiye sayısı 1909'da 900'e, 6 olan idadi sayısını da 109'a çıkarmıştır.
3- 1877 senesinde İstanbul’da bulunan modern ilkokul 1905 senesine gelindiğinde 9 bine ulaşmıştır.
4- II. Abdülhamid, Abdüllatif Suphi Paşa'nın ilk defa bir kız sanat okulu açma projesine açıkça destek vermiştir.
5- Sirkeci ve Haydarpaşa garları II. Abdülhamid döneminde yapılmıştır.
6- Hicaz Demiryolu II. Abdülhamid döneminde yapılmıştır. Bu projeyle alakalı yapılan her şey yerli girişim ile olmuştur.
7- 1877 yılında Posta Telgraf Teşkilatı bir bakanlık haline getirildi ve 1900 senesinde PTT’de ilk defa bir ‘havale kalemi’ devreye girmiştir.
8- 1901 senesinde Şehir Postaları kurulmuştur.
Bu kısa hatırlatmaları yaptıktan sonra yazımın başında belirtmiş olduğum tarihimizin -bilhassa darbeler tarihi itibariyle- önem bakımından ilk sıralarında yer bulan gelişmelere dönebiliriz.
II. ABDÜLHAMİD'İN TAHTTAN İNDİRİLMESİ
2. Meşrutiyet'in ilan edilmesi ile Başkent İstanbul başta olmak üzere birçok Osmanlı şehrinde ardı ardına önemli sorunlar patlak vermeye başlayacaktır...
Nihayetinde devleti idare etmekte olan yapının tasfiyesinin amaçlandığı türlü provokasyonlar için elverişli bir durum meydana getirilerek, hızlıca devreye sokulur.
Başından itibaren kurgulanmış olan meşum bir plan, uygulama safhasına sokulmak suretiyle 2. Meşrutiyet'in ilanının daha bir yılı dolmadan 27 Nisan 1909'da II. Abdülhamid Han tahttan indirilir.
Böylece İttihat ve Terakki'nin "denetleme iktidar" dönemi bir üst aşamaya geçirilerek "doğrudan iktidar" dönemi başlatılmış olur.
Hadiseleri buraya getiren önemli bir vaka ise, 31 Mart Vakası olarak tarihe kaydedilmiş hadiselerdir.
31 Mart Vakası Osmanlı tarihinin son dönemlerinin en karanlık olaylarından biridir.
II. Abdülhamid 31 Mart Vakası'ndan dolayı sorumlu tutulur ama bu enteresan bir durumdur.
Zira, 31 Mart olaylarını çıkaran Avcı Taburlarıdır. Avcı Taburları ise, 3.Ordu içinden Meşrutiyeti korumak üzere İstanbul'a İttihat ve Terakki tarafından getirilip yerleştirilen askeri birliklerdir. Avcı taburlarının kullanılarak isyanın başlatılması ise oyun içinde oyundur.
Başlatılan bu isyan adera darbeye doğru giden sürecin başladığının bir göstergesidir.
Sultan II. Abdülhamid'in tahttan indirildiğini tebliğe gelen ekibin içinde Emanuel Karasu diye Selanikli Yahudi bir İttihat Terakki milletvekili vardır. Heyetin içindeki bir diğer kişi ise Esat Toptani'dir. Esat Toptani, Balkan Harbi'nde Osmanlı devletine ihanet etmiş olan bir Arnavut ırkçısıdır.
Heyetteki üçüncü kişi ise Ermeni Aram Efendi'dir.
Abdülhamid'e 1909'da tahttan indirildiğini tebliğe gelenlerden üçü bunlardır. Yani Abdülhamid 33 yıllık bir devlet başkanlığından sonra böyle karanlık bir operasyonla Osmanlı devletinin başından indirilir.
Ardından gelen yönetimler de Kudüs-Filistin yöresine Yahudi yerleşimini kolaylaştırmışlar. Bu konudaki tüm engelleri kaldırmışlardır.
Abdülhamid'in tahttan indirilip götürülüp hapsedildiği yer ise, Selanik'te bir Yahudi'ye ait olan Alatini Köşkü'dür.
İşte Abdulhamid Han, şeyhine yazdığı Filistin mektubunu burada sürgün hayatı yaşarken kaleme alır ve Filistin'i vermediği için Yahudiler tarafından tahttan indirildi.
Abdulhamid'in özellikle Theodor Herzl başkalığındaki Siyonizm grubun planlarına karşı duruşu, tahttan indirilme sürecinde tam bir cezaya dönüşür. Ancak cezayı verenler görünürde Siyonist ekip değildir. Onlarla iş birliği yapan Jön Türklerdir.
Filistin ve Kudüs yöresinin Yahudi yerleşime açma projesi Abdülhamid'in tezine ters bir uygulamadır. İsrail'in ya da Siyonist Yahudilerin Kudüs bölgesine yerleşmesiyle ilgili çok net iddialar var. Mesela Abdülhamid'ten yerleşme izni istediklerinde Abdülhamid'in buna dair başka teklifler sunarak, "Neden Kudüs civarı? Anadolu'ya veya Mezopotamya'ya yerleştirelim..." der.
İşte bu dönem Rusya'nın 3 milyon Yahudi'yi ülkesinden sürdüğü dönemdir. Theodor Herzl de "3 milyon insanımızı nereye yerleştireceğiz. Osmanlı Devletiyle çatışmadan bunu halletmeliyiz." der.
İlk önce Madagaskar tarafını düşünürler ama tutmaz. Geleneksel Siyonizm ile siyasi Siyonizm Kudüs bölgesinde örtüştürülür. Vaatlerde bulunarak, basını kullanarak Osmanlı'dan izin alamayınca bu tavrı sürdüren Osmanlı yönetimini cezalandırma tarzına dönüştürürler. İçeriden yardım eden Jön Türkler'dir.
Abdülhamid Han'ın sürgünde yazmış olduğu mektubu:
"Bize bu toprakları sat" teklifine "Vatan toprakları satılmaz. Kan akıtılarak kazanılan vatan toprakları ancak kan akıtılarak verilir" sözüyle cevap veren II. Abdülhamid nasıl bir oyunla tahttan indirildi? Yine "Ben Filistin ve Kudüs'te Yahudilere yerleşim izni vermediğim için tahttan indirildim."
"Ancak ve ancak 'Jön Türk' ismiyle maruf ve meşhur olan İttihat Cemiyeti'nin rüesasının tazyik ve tehdidiyle Hilâfet-i İslâmiyeyi terke mecbur edildim. Bu ittihatçılar, Arazi-i Mukaddese ve Filistin'de Yahudiler için bir vatan-ı kavmî kabul ve tasdik etmediğim için ısrarlarında devam ettiler. Bu ısrarlarına ve tehditlerine rağmen ben de katiyen bu teklifi kabul etmedim. Bilâhare yüz elli milyon altun İngiliz lirası vereceklerini vaat ettiler. Bu teklifi dahi katiyen reddettim ve kendilerine şu sözle mukabelede bulundum: 'Değil yüz elli milyon İngiliz lirası, dünya dolusu altın verseniz bu tekliflerinizi katiyen kabul etmem! Ben otuz seneden fazla bir müddetle Millet-i İslâmiye'ye ve Ümmet-i Muhammediye'ye hizmet ettim. Bütün Müslümanların ve salatin ve Hulefa-i İslâmiyeden aba ve ecdadımın sahifelerini karartmam ve binaenaleyh bu tekliflerinizi mutlaka kabul etmem' diye kat''î cevap verdikten sonra hal'imde ittifak ettiler. Ve beni Selanik'e göndereceklerini bildirdiler. Bu son tekliflerini kabul ettim ve Allah Teâla'ya hamd ettim ki ve ederim ki; Devlet-i Osmaniyye ve Alem-i İslâm'a ebedî bir leke olacak olan tekliflerini, yani Arazi-i Mukaddese ve Filistin'de Yahudi devleti kurulmasını kabul etmedim. İşte bundan sonra olan oldu. Ve bundan dolayı da Mevlâ-yı Müteal Hazretlerine hamd ederim."
Şeyhülislam Mehmed Ziyaeddin Efendi'nin imzaladığı bu hal' fetvasıyla 33 yıl padişahlık ve halifelik makamında oturmuş Sultan II. Abdülhamid tahttan indirildikten sonra Selanik'e sürgüne gönderildi. Yaklaşık 3 yıl Selanik'te kalan 99. İslam Halifesi Sultan II. Abdülhamid Han, İstanbul'a getirildikten sonra 10 Şubat 1918'de Beylerbeyi Sarayı'nın 8 numaralı odasında vefat etti.
Son söz olarak bunca izahatı neden yapma gereği duyduğumu belirtmek isterim:
20. yüzyılın başlarında yaşamış olduğumuz bu hadiselerden gerekli dersleri çıkarmalı ve 21. yüzyılı "Türkiye Yüzyılı" yapmak irademize türlü tertip ve provokasyonlarla engel olmak isteyeceklere bir daha o fırsatı vermemeliyiz.
Gün, Sultan II. Abdülhamid Han'ımızın ahını yerine getirme günüdür, vesselam!
_______
KAYNAKÇA
(1) Atatürk'ün Bütün Eserleri 1. Cilt, s.32