Fısıltı HABERLERİ
HV
19 MART Salı 12:55
Advert

YA HAZRETİ ŞEMS

Emine AYDEMİR
Emine AYDEMİR
Giriş Tarihi : 17-10-2022 10:42

YA HAZRETİ ŞEMS

Aşıklar Sultanı Hz Pir’in, Azerbeycan Türklerinden olduğu tahmin edilmektedir.  Bazı kaynaklara göre ise, aslen Horasanlıdır. Şems Tebrizi Hz.nin babası ticaret sebebiyle Horasan’dan Tebriz’e gelmiş ve buraya yerleşmiştir. Şems Tebrizi de Tebriz de doğmuştur.  Doğum tarihi 582/1186 olarak tahmin edilmektedir. 


Şems Tebrizi Hz. yaratılış itibariyle üstün kabiliyet ve istidatlara sahiptir. Çocukken akranları arasında farklılığı ile dikkat çekmiştir. İlahi aşk ile dolu olan Hz. Pir Makalat’ta şöyle anlatır:

“Ben ilk mektepte idim. Daha ergenlik çağına gelmemiştim. Otuz kırk gün geçtiği halde canımın, Muhammed’in siretine olan aşkımdan ötürü hiç yemek arzu etmediği olurdu.   

Yemek lafı edilse bile yüzümü çevirirdim. Bazen de bana verilen yiyeceği kibarlık olsun diye yenime saklardım.”

Hz. Şems, Sultan Veled’e anlattığına göre, çocukluk günlerinde melekleri, yerde ve gökte olan birçok olayı görür ve herkesin de kendi gibi gördüğünü sanırmış. 

Bir zaman sonra bu halleri Şeyhi Ebubekir Sellebaf’a anlattığında, şeyhi, gördüklerini başkalarına söylemesini yasaklamıştır.

Ömrü Aşk içinde Aşık arayarak geçmiş Hakk dostu Şems Tebrizi’nin Makalat’ta babası ile ilgili cümleleri dikkat çekicidir:  

“Babam iyi huylu ve asalet sahibi idi. İki söz söylerdi, sakalına kadar gözyaşları akardı, fakat Aşık değildi. İyi huylu olmak başka, Aşık olmak başkadır.”   

Şems Tebrizi hz, gezgin bir derviş olmadan önce iyi bir eğitim görmüştü. Arap ve Fars dili ve edebiyatına hakimdi. Eflaki’nin Hz. Mevlana’dan aktardığına göre Şems Tebriz Hz. Simya, Astronomi, Astroloji, Mantık, Fıkıh ve Kelam, Tefsir, Hadis ile felsefeye tam vakıftı. 

Zahiri ilimlerde mahir olan Hz Şems’in Eflatun, Sokrat, Hipokrat, İbni Sina, İhvanı Safa gibi filozoflardan ve eserlerinden haberdar olduğu da Makalat’ta görülmektedir.

Makalat’ın çevirisini yapan M. Nuri Gençosman şöyle demektedir: “Şemseddin-i Tebrizi çok keskin görüşlü bir bilgin ve bir hakikat aşığı, mürşitlik mertebesine ermiş, arif bir yol göstericidir.”  

Bir gün felsefecilerden bir grup geldi. Soru sormak istediklerini söylediler. Şems hz, talebelere, kerpiçle teyemmümün nasıl alınacağını gösteriyordu.   

Gelen felsefeciler üç sualleri olduğunu söylediler, Şems Tebrizi Hz buyurun dedi. Aralarından bir sözcü: “Allah var dersiniz, ama görünmez, göster de inanalım” Şems Hz buyurdu ki; öbür sorunu da sor. 

“Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azab edilecek dersiniz, hiç ateş ateşe azab eder mi?” Şems Hz.; peki öbürünü de sor, dedi. “Ahirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının cezasını çekecek diyorsunuz. 

Bırakın insanları canları ne istiyorsa yapsınlar, karışmayın” bunun üzerine Şems hz elindeki kuru kerpici soru soran adamın başına vurdu.

Soru soran kişi derhal zamanın Kadısına gidip Hz Şems’i şikayet etti. 

“Ben soru sordum, o başıma kerpiç vurdu” dedi. Hz Şems “ben sadece cevap verdim” buyurdu. Kadı bu işin açıklamasını istedi. Hz Şems şöyle anlattı: 

Efendim, bana Allahu Tealayı göster de inanayım dedi. Şimdi bu felsefeci, başının ağrısını göstersin de görelim. O kimse şaşırarak “Ağrıyor ama gösteremem” dedi. Hz Şems “Allah vardır ama görünmez” dedi. 

Yine bana şeytana ateşle nasıl azap edileceğini sordu. Ben buna toprakla vurdum toprak onun başını acıttı halbuki kendi de topraktan yaratıldı, dedi. 

Yine bana, bırakın herkes canı nasıl istiyorsa öyle davransın bundan dolayı hak olmaz, dedi. Benim canım onun başına kerpiçle vurmak istedi ve vurdum. Neden hak arıyor? Aramasa ya! Bu dünyada küçük bir mesele için hak aranırsa, sonsuz ahiret hayatında neden hak aramasın? buyurdu. Felsefeci bu güzel cevaplar karşısında mahcup oldu.


Ahmed Eflaki’nin, Ariflerin Menkıbeleri adlı kitabında; Hz Şems, zembil yahut sele dokuyan Şeyh Ebubekir Sellebaf’ın müridi idi. Hz Şems’in kendi ifadesi ile dediği gibi, bütün veliliği onda bulmuştu. Lâkin Şems’in mertebesi öyle bir dereceye vardı ki; kendi Şeyhi ile yetinemedi, daha ulu bir Şeyh bulmak için yolculuğa çıktı. 

Bütün iklimleri birkaç kere gezdi. Efrad, Aktab, Evtad, Abdal huzuruna erişti. Mana ulularını ziyaret etti. Bundan dolayı yahut mana aleminde yaptığı uçuştan ötürü, gönül sahibi konuklarca ona ‘Şemsi Perende’ (uçan Şems) denildi. 

Hz. Şems yaşadığı devre göre sıra dışı özelliklere sahipti. İnsanların gönlünü, akıllarından kalplerinden geçenleri gören Hz Pir’in geleneklere başkaldırışı çevresinde bulunan insanların kimi zaman tepkisine kimi zaman ilgisine neden olmuştur. Onda tecrit, yani kalpten ve akıldan dünyaya ait şeyleri çıkararak yalnız Allah’a gönül bağlamak kabiliyeti mevcuttu. 

Kanaatkar ve mütevazi idi. Emsalsizliği, kendine özgülüğü ile hür yaşayan bir dervişti. Gösterişe hiç ehemmiyet vermeyen, şan şöhrette gözü olmayan, beylere, paşalara eyvallah etmeyen, taklidi sevmeyen, biraz da sivri dilli olup sözünü hiç sakınmayan ve çoğu zaman başına buyruk görülen duruşu, yaratılışı itibariyle celalli olan tabiatından kaynaklanıyordu. 

Bu çetin görünüşün altında elbette merhametli, hassas, sevgi dolu bir kalbe sahipti.

Hz Şems, unutulacak, insana yük olacak, insanın benliğine benlik katacak bilgiye değil, gönül bilgisine, feyz ve cezbeye önem veriyordu. Gönül bilgisi kitaplardan öğrenilmez. O, “Yüzbinlerce yıl çalışılıp öğrenilenler, bir an Allah ile beraber olarak elde edilen feyizden daha aşağıdadır” düşüncesindeydi.


Hz Pir, kamil bir insan oluşu sebebiyle “Kamil-i Tebrizi” diye de anılır. Büyük bir veli olduğu halde, kendini ve kerametlerini herkesten gizlemiş, şehirlerde tanınmadan yaşamıştır. 

Tanınınca hemen o şehirden uzaklaşmıştır. Seyahatleri sırasında tekkelere medreselere misafir olmamış, sıradan tüccarlar gibi giyinerek Hanlara misafir olmuştur. 

Odasının kapısını sıkıca kapar, içeride hasırdan başka yatacak şey bulundurmazmış. Sipehsalar, onu daha hayatta iken ‘Cenabı Hakk’a yakın olmak saadetine eren, velilerin sultanı, Hakk’ın sevdiklerinin baş tacı’ diye tavsif ettikten sonra, onun keşif sahibi, hal sahibi bir insanı kamil olduğunu,  Allah’a yakınlıkta Musa’nın (a.s) meşrebinde, uzlette tek başına yaşamakta İsa’nın (a.s) huyunda olduğunu yazmaktadır.

Hz Mevlana, Şems Tebrizi Hz Konya’ya gelmeden çok önce mana aleminde gördüklerini Eflaki’ye şöyle anlatmıştır: “Bir gün bana melekut aleminin yolları açıldı; ilahi bir temaşa zevki ile Miraç etmek nasip oldu; dördüncü kat göğe kadar çıktım, ama o feleğin yüzünü kararmış gördüm. 

Beytül Mamur denilen sarayın sakinlerinden bunun sebebini sordum. O makamın kutsal sakinleri, ‘bizim güneşimiz fakirler sultanı Şemsi Tebrizi’yi ziyarete gittiği için karanlıkta kaldık’ dediler.”


Rabbim şefaatlerine, himmetlerine, yaşadıkları Aşk’dan nasiplenmeye nail eylesin...
Amin
Muhabbetle…


Emine Aydemir
Kaynak: Şems Tebrizi/ Melehat Ürkmez

YORUMLAR
ÇOK OKUNANLAR