DAİMİ VE GERÇEK GÜNDEM
Sosyal medyadaki kalabalık, kaos, sahtelik, akıl almaz cehalet epeydir içimi tırmalıyordu. Ama sonra da 'evde TV de yok sonra gündemden hiç haberim olmuyo yaaa' diyerek gün içinde vaktimi ayırarak ciddi takip ediyordum. Birkaç hafta önce yaşanan korkunç haberlerden sonra telefonumdan X ve İnstagram'ı tamamen sildim. Hangi olay? diye sorulacak kadar korkunç şeyler çok.. Her gün yenisi ekleniyor. Her gün bir öncekini unutturacak kadar kötü şeyler olmaya devam ediyor. Sanki bebeğe verilen susturucu emzik niyetine de araya sokulan sahte gündemler de cabası. Yine de başka kaynaklar aracılığıyla elbette bir şeylerden haberdar oluyoruz. Burada mesele haberdar olduğun o şeyle ne yaptığın? O bilgi, o haber senin hayatını nasıl etkiliyor. Eğer azim ve gayretini artıyor, seni adalet timsali, hak arayışçısı, mazlumun dostu, zalimin düşmanı yapıyorsa amenna! Ancak oturduğun yerden sadece yüklendiğin olumsuz düşünceler, üzüntüler ve kaygılarla oturmaya devam ediyorsan orada psikolojisi bozulmuş bir insan haline gelmek zorundasın çünkü fıtri bir hal değil. Çünkü ancak bir hayvan kardeşi, eşi, dostu boğazlanırken geviş getirmeye devam eder..
Bizi harekete geçirmeyen hiçbir bilginin bize faydası yok, aksine tamamen zarar. Ya gerçekten işinse, hayat sana bu rolü vermişse bu meselelerle uğraşacaksın, koşturacaksın , kötü haberi paylaşmaktan fazlasını yapacaksın. Ya da gerçek bir mümin'in yapması gerektiği gibi kendi gündemine odaklanacaksın.
Müslüman bir insanın asla değişmeyen gerçek bir gündemi vardır. İmanını kurtarmak ve gerçek yurduna dönmek için bir geçit olan bu fani dünyayı da kendince güzelleştirerek geçmek..
Bana hep ibret olan Bediüzzaman'ın hayatından o kesiti istifadenize sunuyorum.
2. Dünya Savaşı olurken talebeleri ona neden bu konuyu merak bile etmediğini soruyor. ;
“Küre-i arzı herc ü merce getiren ve İslâm mukadderatıyla alâkadar olan bu dehşetli Harb-i Umumîden elli gündür (şimdi yedi sene geçti) hiç sormuyorsun ve merak etmiyorsun. Hâlbuki bir kısım mütedeyyin ve âlim insanlar, cemaati ve camii bırakıp radyo dinlemeye koşuyorlar. Acaba bundan daha büyük bir hâdise mi var? Veya onunla meşgul olmanın zararı mı var?” dediler.
Halbuki o zamanlarda toplumdaki insanlara bakıldığında, “bir kısım mütedeyyin ve âlim insanlar bile, cemaati ve camiyi bırakıp radyo dinlemeye koşuyorlar(dı).”
Fakat Bediüzzaman bu durumda niçin bu konuyla ilgilenmediğini böyle açıklıyor.
“ÖMÜR SERMAYESİ PEK AZDIR, LÜZUMLU İŞLER PEK ÇOKTUR. Birbiri içinde mütedâhil daireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-i beşer dairesinden tut, tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Her bir dairede, her bir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimî vazife var.”
Fakat insan olarak nefsimiz, bizleri “..büyük dairenin câzibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp lüzumsuz, mâlâyani ve âfâkî işlerle meşgul ediyor.” Bunu, hepimiz, ilginç olarak meseleyi bildiğimiz halde yine de böyle yapıyoruz. Demek dış işler bize daha ilginç ve parlak geliyor ki, içimizdeki önemli vazifeyle daha az ilgileniyoruz. O zaman ne oluyor? Üstad’ın dediği gibi, “Sermaye-i hayatımızı boş yerde imha ediyor ve o kıymettar ömrümüzü kıymetsiz şeylerde öldürüyoruz.”
Rabbim gerçek ve daimi vazifemizin farkına varıp, boş işlerle oyalanmaktan, dünya ve ahiret mutluluğunu kaybetmekten muhafaza eylesin. Her gün daha kötüye giden dünya ve içindekilere rağmen bizi iyi kalanlardan ve iyilik için çalışanlardan ve başkalarını da iyiliğe inandıranlardan eylesin.. Amin.