Fısıltı HABERLERİ
HV
28 MART Perşembe 15:16
1 Advert

SylviaPlath /Sırça Fanus Üzerine

Edanur İsmail
Edanur İsmail
Giriş Tarihi : 01-10-2022 14:31

SylviaPlath /Sırça Fanus Üzerine

Bu roman başarılı bir öğrenci olup New York’ta bir moda dergisinde işe giren ve rekabetçi dünyada tutunmaya çalışan başkarakterimiz EstherGreenwood üzerinden yazılmıştır. New York’un yani bir metropol yaşantısının ne kadar acımasız olduğunu gözler önüne seriyor. Ayrıca herkesin büyülü bir dünya sandığı moda sektöründe çalışmanın ön plana çıkmayan yüzüyle bizleri tanıştırıyor. Mesela kendisi bile yakın bir dostunu yarı yolda bırakıyor. Daha sonra hala dost gibi davranmaya devam edebiliyorlar. Orada bir yergi varmış gibi geldi bana. Normalde dostun seni yarı yolda bıraksa o dostluğu devam ettirmek çok mümkün görünmüyor. Ama bu yaşantıyı seçmişsen eğer baştan dostun olmuyor demek ki.

Hep daha iyilerin ya da ön planda gösterilenlerin olması nedeniyle hayallerini gerçekleştiremeyen ve bu dünyanın ona göre olmadığını burada tutunamayacağını fark eden başkarakterimiz - annesinin yanına- geldiği kasabaya geri dönüyor. Tabii New York’tan sonra kendisini buraya adapte olamayan bir yabancı gibi hissediyor. Zaten sorunlu olan özel hayatının da üzerine gelmesi sebebiyle intiharın eşiğine geliyor. Çeşitli şekillerde intihar girişiminde bulunuyor. Bunu fark eden annesi onu psikoloğa götürüyor. Ve ona orada deli gibi muamelede bulunuyorlar. Aslında bence  bu da şunu gösteriyor: Delilik neye göre kime göre. Kimin hayatta ne yaşadığını biliyor muyuz ki kimin akıllı kimin deli olacağına karar verme yetkisini kendimizde hissedebiliyoruz.

New York’ta başladığı hikayesine doğduğu yerde devam eden başkarakterimiz burada hayatının aslında fark etmediği ve bazen de kendi elinde olmayan belirli duvarlara sahip olduğunu fark ediyor. Yani yazarımızın tabiriyle sırça(cam) fanusun içindeymiş hissine kapılıyor. Ve ne kadar hayal ederse etsin, çabalarsa çabalasın belli bir yerden öteye geçemediği düşüncesinde kalıyor. Çünkü bu sırça fanus onun yaşadığı duyguların ötesine geçememesi yani orada kapalı kalmasının bir temsili bence. Aslında o bölgeden uzaklaşsa da yaşadığı şeylerden uzaklaşamıyor insan. Yazarımızın ağzından “Çünkü nerede olursam olayım – bir gemi güvertesinde, Paris’te bir sokak kafesinde ya da Bangkok’ta – hep aynı sırça fanusun içinde kendi ekşimiş havamda bunalıyor olacaktım.”

Bu intihar hissiyatı sadece bu noktada değil hayatımızın değer önceliklerine maddiyatı alarak maneviyatı ikinci plana itince daha belirgin oluyor. Kitapta da bu noktada kişinin inancının zayıf olmasına ve Hristiyanlığın metodist mezhebinden olarak hayatındaki dini sadece kiliseye gidip gelmekle sınırlandırdığına ve şu anda deli hastanesine yatırılmışken katolik olmak isteyeceğini fark ediyor. Yani inanç vurgusu da yapılmış. Bizde bir gün bu kadar çok hüsrana uğradığımızda, gardımızı düşürdüğümüzde ve o sırça fanusta kaldığımızda başta maneviyatımızı hatırlayacağız ve belki de maddiyatı bu kadar ön plana aldığımız için başkarakterimiz gibi düşüneceğiz. Umarım o duruma gelmeden önce farkına varırız.

Sırça Fanus romanı intihar ederek hayatına son veren SylviaPlath’in kendi yaşamından esinlenerek yazdığı bizim de çok geç olmadanbir şeylerin farkına varabilmemiz amacıyla kaleme alındığınıdüşündüğüm akıcı bir roman. Ayrıca sonunu da  bizim hayal gücümüze bırakarak farklı düşüncelerle beyin fırtınasıyapabilmemize olanak tanımış.

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Bir kitap her okunduğunda farklı yorumlanabilir. Okumanızı tavsiye ederim.

Keyifli okumalar...

YORUMLAR