Fısıltı HABERLERİ
HV
20 NİSAN Cumartesi 13:35

RECMİN HİKMETİ HAKİKATİ PSİKOLOJİSİ SOSYOLOJİSİ

Muhammed Emin Tombak ( YAZAR )
Muhammed Emin Tombak ( YAZAR )
Giriş Tarihi : 05-09-2022 15:40

RECMİN HİKMETİ HAKİKATİ PSİKOLOJİSİ SOSYOLOJİSİ MATEMATİKSEL KURAMI

 

Bir önceki “Recm’in Kur’an’daki Delilleri” başlıklı yazımda recm cezasının Kur’an-ı azimüşşan’daki delillerini incelemiştik. Bahse konu yazımı okumadıysanız öncelikle o yazımı okumanızı konunun daha iyi anlaşılması için öneririm. Bu yazıyı da tüm ön yargılarınızdan arınarak okumanızı rica ederim. Alanında uzman psikologlar da zaten bana hak vereceklerdir. Ancak o yazıda değinmeyi unuttuğum bir durum söz konusudur. Bu yazıda hem o unuttuğum durumu analiz edeceğiz hem de recmin bugüne dek konuşulmayan hususlarını irdeleyeğiz. Bu yazı biraz uzun olacak ama gerçekten böyle olması gerekmektedir. Allah rızası için bu yazıyı sonuna kadar tüm ön yargılarınızdan sıyrılarak okuyunuz.

 

Bir önceki yazımda nisa suresi 24. ve 25. ayetleri ve nur suresi 2. ayetten başlayarak nur suresi 10. ayete kadar bu ayetleri üç gruba bölerek incelemiştik. Bu inceleme sırasında vurgulamayı unuttuğum bir konu vardır. Nisa suresi 25. ayette evli cariyeye ceza hükmü “Bâkire hür kadınların cezasının yarısıdır.” şeklinde belirlenmiştir. Başka bir deyişle evli bir cariye bekar hür kadının zina cezasının yarısı kadar ceza alacaktır. Bu durumda bâkire hür kadınlara ne ceza verilecek? Bâkire hür bir kadın zina ettiğinde hangi cezayı alacak? Bu ceza ikiye bölünebilen bir ceza olmalı çünkü Nisa suresi 25. ayette evli cariyelere bu cezanın yarısı hükmedilmiştir. Bâkire hür kadınların zinasının cezasını Nur suresi 2. ayette görmekteyiz. Bu ayette bâkir hür erkek ile bâkire hür kadınlara 100’er celde uygun görülmektedir. Nur suresi 2. ayette zikredilen zina eden kadınlar bekâr olmak zorundadır çünkü Nisa suresi 25. ayette evli cariyelerle kıyaslanan ve onlara verilen cezanın yarısının evli cariyelere verildiği kadınlar bekâr kadınlardır. Dolayısıyla Nisa suresi 25. ayet bizlere bekâr hür kadınların zinasının cezasını aratır. Bizler bu ayeti okuduktan sonra acaba bekâr hür kadınların zinalarının cezası nedir ki, diyerek bekâr hür kadınların zina cezasını ararız. Bekâr hür kadınların zinalarının cezası da Nisa suresi 24. ve 25. ayetlerden daha önce inen Nur suresi 2. ayette yer almaktadır. Başka bir deyişle Nisa suresi 24. ve 25. ayetlerle Nur suresi 2. ayeti bağlamamız için Nur suresi 2. ayette zikredilen zina eden kadınların bekâr hür kadınlar olması gerekmektedir. Nisa suresi 25. ayette kullanılan الْمُحْصَنَاتِkelimesi korunmuş, saklanmış, özenle iffetine sahip çıkılmış ve sadece nikah akdi ile kocasına helâl olacak bâkire hür kadınları ifade etmektedir çünkü bu kelimenin kökünde korunma, sakınma, saklanma vardır. Özellikle bu kelimenin ayette yer alması manidardır. Bu kelime Nisa suresi 24. ve 25. ayetlerdeki anlam ilgisine binaen  korunmuş, saklanmış, özenle iffetine sahip çıkılmış ve sadece nikah akdi ile kocasına helâl olacak bâkire hür kadınları ifade etmektedir. Buradan hareketle bu ayette bahsedilen bâkire hür kadınların zina yapması durumunda yalnızca bu bâkire hür kadınlara verilecek cezayı aramamız gerekmektedir çünkü bu ayette ifade edilen ve evli cariyelerle kıyaslanan kadınlar bu bâkire hür kadınlardır. Bu ayeti okuduktan sonra evli hür kadınların zinalarının cezasını değil, bâkire hür kadınların zinaları sonucu bâkire hür kadınlara verilecek cezayı aramamız gerekmektedir. Bâkire hür kadınlara verilecek ceza da bu ayetlerden önce inmiş olan Nur suresi 2. ve 3. ayetlerde bahse konu zinakâr bâkire hür kadınların hak ettiği cezadır. Kaldı ki zaten Nur suresi 3. ayette işbu kadınların ve zinakâr bekâr hür erkeklerin evliliklerinden bahsedilmiştir. Nisa suresi 25. ayette bahse konu الْمُحْصَنَاتِkelimesiyle ifade edilen bâkire hür kadınlar artık zinakâr olmuş ve اَلزَّانِيَةُkelimesiyle ifade edilmişlerdir.

 

Bu ayrıntıyı ifade ettikten sonra asıl konumuza gelelim. Recm, Allah’ın (s.v.t) uygulanmasını dilemediği ve uygulanmaması için resmen ayak dirediği bir hükümdür ki bunu ayet olarak Kur’an mushafına yazdırmamasından ve resmen hasıraltı etmesinden anlamaktayız. Recmin uygulanış sayısı asr-ı saadetten Selçuklu ve Osmanlı dönemini de içeren büyük bir zaman diliminde resmen bir elin parmaklarını bile geçmeyecek kadardır. Bu cezadaki temel amaç caydırıcılıktır. Aslında bu ceza bünyesinde birçok hikmet barındırmaktadır. Bu hikmetlerden bazısına değinmeye çalışacağız.

 

Recmin esamesinin okunmadığı günümüzde artan fuhuş sayısı herkesin malumudur. Çeşitli TV kanallarında da evli olup başkalarına kaçan ve bu yaptığını da aleni bir şekilde tüm ülkeye canlı yayında ilan edenler de yine herkesin malumudur. Sokaklarda, park ve bahçelerde öpüşüp koklaşanları zaten hepimiz biliyoruz ama bunun daha ötesi de artık yaşanmaktadır yani sokak ortasında aleni olarak anadan üryan bir şekilde zina eylemi yaşanmaya başlamıştır. Bizler hep “Recm cezasının uygulanabilmesi için ya o olayı yüzüğün parmağa girmesi gibi dört kişinin görmesi gerekir ya da o olayı yapan kişilerin yaptıklarını dört kez farklı zamanlarda ve/veya yerlerde itiraf etmesi gerekir. Bu koşulların sağlanması da zaten imkansıza yakın afaki bir durumdur. Doğal olarak recm cezası aslında formaliteden öteye gitmemektedir.” derdik ama günümüzde öyle olaylara şahit olmaktayız ki bizim afaki olarak düşündüğümüz koşullar bu yaşananların yanında ne yazık ki hafif kalmaktadır. Bu olaylar yaşanırken toplumumuzun tepkileri de dikkate şayandır. İnsanlara bu olayların faillerine neler yapardınız, gibi sorular yöneltildiğinde çok farklı işkence yöntemlerinin insanların zihinlerinden geçtiğine şahit olmaktayız. Bununla birlikte bazı durumlarda mevcut yasalardan ve cezalardan hoşnut olmayan birtakım kişiler kendi adaletlerini sağlamaya çalışarak sonu facia ile biten durumlara neden olmaktadırlar.

 

Aldatma vakalarına bakacak olursak aldatılan eşlerin yüreklerini bir nebze olsun soğutmak amacıyla ya bir şekilde intikam almaya çalıştığını ya da diğer eşe maddi ve/veya manevi zarar vermeye çalıştığını görmekteyiz. Aldatılan eş yüreğini soğutamadığında yani hiçbir şey yapamadığında aldatılan eşin bu olayı içine atarak depresyon yaşadığını görmekteyiz. Günümüzde birtakım kişiler yasaları ve cezaları yetersiz ve hafif olarak görmekte ve bu yüzden  dini hassasiyetleri de çok az olduğundan ya da dini hassasiyetleri hiç olmadığından dolayı çok rahat bir şekilde eşlerini gizli ya da aşikâr olarak aldatabilmektedirler. Ayrıca bazı kimselerin de çeşitli yerlerde bunu rahatça gündeme getirebilmesi çok korkunç bir durumdur. Sizce recm bir ceza olarak yürürlükte olsaydı acaba bu koşullar için nasıl bir durum olurdu? Eşler birbirlerini aldatmaya bu kadar kolay bir şekilde cesaret edebilirler miydi sizce? Bazı kişiler bir şekilde eşlerini aldatsalar da bu olayı gizlemek için sizce ne kadar çaba gösterirlerdi? Aldatma vakalarındaki azalış evliliğe olan güveni ne kadar yükseltirdi? Eşler evliliklerini korumak ve birbirlerini daha iyi anlamak için daha fazla mücadele ederler miydi sizce? Recm sizce insanların zihnindeki ceza ile ilgili tatminsizlik ve işkence düşüncelerini törpüleyemez miydi? Sizce recm cezasının yürürlükte olduğu bir yerde TV kanallarında sevgilisine kaçan evli bireyleri görebilir miyiz? Evlilik kurumunun ve neslin daha iyi korunmasının recm ile daha iyi sağlanacağını yadsıyabilir miyiz? Recm tüm ön yargıları ve peşin hükümleri bir kenara bırakırsak şu toplumda yaşanan bu koşullara baktığımızda gerçekten bir vahşet midir, barbarlık mıdır, yobazlık mıdır yoksa çok iyi düşünülmüş, toplumun psiko-sosyal dinamikleri gözetilmiş ve sosyolojik açıdan mükemmel tasarlanmış bir ceza çeşidi midir?

 

Halka açık yerlerde aleni olarak işlenen zinalar şu an gündemi epey meşgul etmektedir. Bugün birçok insan halka açık bir şekilde anadan üryan zina yapanlara nasıl bir ceza vermek istiyor sizce? Bir zihin okuma cihazı olsa ve insanların zihinlerini okuyabilsek acaba insanların akıllarına nasıl işkenceler geliyor? Aslında recm insanların zihinlerinde geçenlere göre oldukça insaflı bir ceza diyebilir miyiz? Hiçbir toplumda hukuksal bir yaptırım tek başına değerlendirilmez. Hedeflenen hukuksal yaptırımlarda her ne kadar pratik hayatta tam olarak sağlanamasa da amaç cezalandırmaktan çok suçu önlemektir. Yasa yapıcılar hukuksal normlar tasarlarken bu durumu gözetmeye çalışırlar. Allah (s.v.t) bizleri bizlerden çok daha iyi bildiği için bizim için en caydırıcı ve en mükemmel hukuksal normlar göndermiştir. Allah’ın (s.v.t) göndermiş olduğu hukuksal normlar kısmen uygulansa bile bir toplumdaki optimal düzeni sağlayabilmektedir.

 

Öncelikle tüm ön yargılarımızı ve peşin hükümlerimizi terk edelim. Sessiz bir yere geçelim. Gözlerimizi kapatarak kendimizi bir an recmin uygulanmakta olduğu bir alanda hayal edelim. İlk başta değer yargılarımız nedeniyle böyle bir hayal bizlere korkunç gelecektir ama buna karşın hayal etmekten vaz geçmeyelim. Bu hayalimizde suçlu şahsın üzerine atılı olan suçunu resmi ağızlar ilan etmektedir ve resmi yetkili ilk taşı atarak recmi başlatmaktadır. Aldatılan eşin yüzündeki o öfke ve intikam hissini görmeye çalışalım. Düşünelim ki aldatılan eş elindeki taşları nasıl da sert ve güçlü bir şekilde fırlatmaya çalışıyor. Adeta orada bulunuyormuşçasına aldatılan eşin taş atarken ne kadar öfkeli, istekli ve hırslı bir şekilde taşlarını tüm gücüyle fırlatmasını dikkatlice hayal edelim. Taş atımı törenine katılan kişiler arasında eşlerini aldatan ama bunu gizlemeye çalışan kimseleri de hayal edelim. Bu kimselerin yaşadıkları o korkuyu yüzlerinden okumaya çalışalım. Bu kimselerin taş atımı sırasındaki deşifre olma ve suçlarının ortaya çıkma korkularını mimiklerinden ve taş atış şekillerinden analiz etmeye gayret edelim. Bu kimselerin ya deşifre olursak, diye mırıldanışlarına kulak kabartalım. Taş atım sırasında o alanı gezmeye devam ediyoruz. Eşlerini aldatmamış ama aldatmaya teşebbüs edebilecek potansiyeldeki insanlarla karşılaşıyoruz. Bu insanlar aralarında konuşurken kulak misafiri oluyoruz ki bu kişiler bu taşlama töreninden önce eşlerini aldatmayı düşünmüşler ama bu törene katıldıklarında işin ciddiyeti ile yüzleştikleri için eşlerini aldatmaktan tamamen vaz geçiyorlar ve evliliklerine daha fazla sahip çıkmaları gerektiğine dair aralarında konuşuyorlar. Yine dolaşmaya devam ediyoruz. Bir kısım insanlar yine aralarında konuşup duruyor. Bu kişiler eşini aldatan kimselere karşı o kadar öfkeliler ki eşini aldatanları ellerine geçirseler türlü türlü işkenceler uygulayacak ve insaniyetlerini kaybedecekler. Bu insanlar taşlarını o kadar öfkeli bir şekilde fırlatıyor ki resmen dehşete kapılıyoruz. Sonunda taşlanan kişi vefat ediyor ve oradan çıkarılarak kefenlenip cenaze namazı da kılınarak defnediliyor. Bu kişinin defni sırasında aldatılan eşin yüzüne bakıyoruz. Aldatılan eşin yüzündeki o öfke gitmiş ve öfkenin yerini acıma duygusu ve duygusallık almış. Aldatılan eş “Eşim cezasını burada çekmiştir. Allah Rahmet eylesin. Ben, eşimi taşlayarak yüreğimi soğuttum ve cezasını verdim. Zaten cezasını da çekti. Eşimin bu haline tanık olanlar da zaten eşlerini aldatmaya kolay kolay cesaret edemez. Eşimin bu hali ibret olsun.” diyerek oradan ayrılıyor. Eşlerini aldatmış ama henüz deşifre olmamış kişiler de “Ben bir daha eşimi aldatmayacağım. Eşimi aldatmakta olduğum kişiyle hemen ilgimi kesiyorum.” diyerek âdeta oradan kaçarcasına uzaklaşıyorlar. Eşini aldatmayı düşünenler bu düşüncelerinden vaz geçiyor ki bunu aralarındaki konuşmadan anlıyoruz. Bu kişiler defnedilmiş kişinin mezarına ibretle bakmaktalar. Bir diğer kısım da aldatma olaylarına öfkeli duyarlı kesim. Bu kesim de bu törenden sonra baya sakinleşmiş. Bu kesim suçlunun hak ettiği bir şekilde cezalandırıldığına ve bu cezanın caydırıcılık olarak çok güçlü olduğuna kanaat ederek oradan ayrılıyor. Bu hayalimizdeki toplum ütopya değildir. Osmanlı dönemine baksak bile bu hayalimizdeki toplumu görebiliriz. Kaldı ki asrısaadetten Osmanlı’nın son dönemine kadar recmin uygulanma sayısına bakarsak durumu daha net görebiliriz. Recm öyle bir ceza ki bireysel psikolojiyi, toplumun psiko-sosyal yapısını ve toplumun sosyolojisini mükemmel bir şekilde etkileyebiliyor.

 

Recmin temel amacı eşini her aldatanı cezalandırmak değildir. Eğer amaç bu olsaydı recm büyük bir ihtimalle Kur’an mushafında yer alırdı ya da recm edilen kişilerin sayısı oldukça fazla olurdu. Recm evli bir kimsenin aşikâr olarak zina yapmasına engel olur ki bu da toplumsal infiali önler. Recmin uygulanabilmesi için yüzüğün parmağa takılması gibi bu olayı canlı canlı gören dört kişinin şahitliği zorunluluğu aslında bizlere göstermektedir ki aslında zina eylemine değil, aşikâr bir şekilde bu eylemin gerçekleştirilerek toplumsal infiale yol açma ihtimaline ceza verilmektedir. Eğer bir kimse deşifre olmadan gizli saklı zina yapabiliyorsa hiçbir şekilde ömrü boyunca ceza almayacaktır. Zaten gizli saklı yapılan zina da toplumda infiale neden olmayacaktır. Zina yapan şahıs bir şekilde zinadan çocuk sahibi olursa ancak o zaman deşifre olacak ve o kişiye o anki duruma göre hüküm verilecektir. Zina sırasında zaten çocuk sahibi olma riski her zaman mevcut olduğundan deşifre olma ihtimali her zaman vardır. Ancak bir kişinin ömrü boyunca hiç deşifre olmadan zina yapma ihtimali de vardır. Bu kişiyi üç kişi zina ederken canlı canlı görse de bu kimsenin zina ettiğini asla kanıtlayamaz. Zina suçunun ispatında eğer dört şahit yoksa şahitlik edenler 80 sopa cezası ile cezalandırılacakları ve bir daha şahitlikleri hiç kabul edilmeyeceği için o kişiyi zina ile suçlamaya çekineceklerdir. Bu durum zina iftirasının da önüne geçmektedir. Kimse kimseyi zina ile suçlamaya cesaret edemeyecektir. Kişi zina yapsa bile kişinin zina yaptığını bilen üç kişi bunu ifade edemeyecek ve zina eylemi gizli kalmış olacaktır. Hatta zina suçunun tespiti sırasında 3 şahit ben o eylemi canlı canlı gördüm, derken sadece bir şahit ben onları yorgan altında gördüm, dese veya ben onları vajinal birliktelik olmadan sadece oynaşırken gördüm, dese zanlı kişiden had düşer ve şahitlik yapanlara ve suçlayan kişiye zina iftirası cezası verilir. Bekar hür bireylerin aldıkları 100 celde cezanın amacı da tıpkı recm cezası gibidir. Aslında zina eden her bekâr hür bireye zina cezası verilmemektedir. Zina cezalarındaki temel amaç nesil emniyetinin sağlanması, zinanın aleni hale gelmemesi ve toplumsal infiale yol açmamasıdır. Ancak konumuz bu yazıda recm olduğundan bekâr hürler için hükmedilen 100 celde cezasından bahsetmek istemedim. Bekâr hür bireyler için getirilen 100 celde ve gerekirse sürgün cezası da bekâr hür bireyler için caydırıcı olabilmektedir.

 

Burada üzerinde durmamız gereken bir diğer konu bekâr hür bireylerle evli hür bireylerin zinaları sonucu onlara verilen cezaların arasındaki dev uçurumdur. Bekâr hür bireyler zinaları sonucu 100 celde ile cezalandırılır ve gerekirse bekâr hür bireylere belli bir süre ya da kalıcı olarak sürgün cezası verilebilir. Ancak evli bir bireyin zinasının sonucunda doğrudan hayatını sonlandıracak bir şekilde ve toplumdan insanların katılımıyla aşağılayıcı bir şekilde bir ceza hükmedilmiştir. Aradaki bu dev uçurumun hikmetlerinden bazılarını maddeler halinde sıralayalım:

* Bekâr hürler herhangi bir nikah akdi ile bağlı olmadıklarından dolayı cinsel dürtülerini helal yollarla tatmin edememektedirler ama evli bir kişi her ne kadar canı her istediğinde mümkün olmasa ve o evli kişinin istediği her fantezi, fetiş tarzı beklentiler eşi tarafından reddedilse de hiç olmazsa ilgili evli şahsın cinsel dürtülerini söndürebileceği bir eşi bulunmaktadır. İlgili şahıs eşinden cinsel anlamda hiç hoşnut olmasa da en kötü ihtimalle partnerbasyon gibi yöntemlerle geçici de olsa rahatlayabilmektedir ve bu rahatlamalar tamamen helal olup kendi kendine rahatlama gibi mekruh da değildir. Evli bir birey bu konuda bekâr bir bireyden daha avantajlıdır.

* Bekâr bir birey zina ettiğinde sadece kendi iffetine ve bedenine ihanet etmiş olur ama evli bir birey zina ettiğinde nikah akdine de ihanet etmiş olur.

* Evli bir bireyin zinası nesil emniyetini de oldukça riske atacaktır. Bekâr bir bireyin bu konudaki riski evli bir bireye nazaran oldukça azdır. Özellikle evli bir kadının zinası çocuğun babasının kim olduğu şüphesini ortaya çıkarır çünkü zina yapan evli bir kadının vajinasında hem kocasının hem de beraber zina yaptığı kişinin spermleri bulunabilir ki bu bir felaket senaryosudur. Evli bir erkeğin zinası sonucunda çocuk dünyaya gelirse aile faciaları ve erkeğin beraber zina yaptığı kadın ve ilgili çocuk ile ilgili sorunlar meydana gelir. Bu sorunlar erkek, erkeğin beraber zina yaptığı kadın ve aileler için büyük sorun ve yıkımlara yol açar.

* Bekâr bir bireyin yaptığı zinaların toplumsal infiale yol açma ihtimali evli bireyin zinasına kıyasla çok azdır.

* Zina eden iki kişi de bekâr ise bunların evlenme ihtimali vardır. Bunların evlenmeleri de geçmişteki zinaları hariç o andan sonraki ilişkilerini meşru kılacaktır.

* Evli bir birey zina yaparsa cinsel yolla bulaşan hastalıkları eşine çok rahat bir şekilde bulaştırabilir ki bu durum kul haklarının en büyüklerindendir.

* Zinadan dolayı oluşan hamileliklerde evli bireyler bekârlara kıyasla daha fazla kürtaj gibi yollara başvurur ve olası bir doğumda evli bir bireyin zinadan olma çocuğunu çöp kutularına, camilere, vb. bırakma ihtimali çok daha yüksektir. Genelde zinadan olma çocuklara pek sahip çıkılmamaktadır. Bu çocuklar anne babaları var olsa da anne babalarından yoksun bir hayat sürmektedir. Bu durum o çocukların hakkına girmek olur ki kul haklarının en büyüklerinden birisi çocuğunu ortada rezil bir şekilde bırakmaktır. Halbuki çocuklar anne babaya verilen en kıymetli emanettir. Anne baba o çocuğun İslam’a uygun bir şekilde yetişmesinden birinci derecede sorumludur. Rezil bir şekilde ortada kalan çocuklar İslam’a uygun bir şekilde yetişmediği gibi toplumda sorun çıkaran suç makineleri olarak yetişmektedir. Bu çocuklara toplumda p...ç olarak bakılmaktadır ki bu durum o çocukları o topluma düşman etmektedir.

 

Tüm bu hikmetler düşünüldüğünde ortaya çıkmaktadır ki bekâr bireylerle evli bireylerin zinalarının sonucunda bu şahıslara verilecek cezaların arasında yer alan dev uçurumun oldukça mantıklıdır. Evli bir bireyin 200 celde, 300 celde, 500 celde, 700 celde veya 1000 celde gibi cezalar aldığını düşünelim. Bu cezalar evli bir birey için yeterli olmayacaktır. Mantıken görmekteyiz ki bekâr cariyeler zina yaptıklarında hiçbir ceza almazken evli cariyeler birden bire 50 celde ceza almaktadır yani birden 50 derecelik bir şiddete karşılık gelen bir cezadan söz etmekteyiz. Bekâr cariye 0 celde ile cezalandırılırken evli cariye 50 celde ile cezalandırılıyor. Bu durumda sıfırdan birden bire 50 birime ulaşan bir ceza görüyoruz yani 50 birimlik dev bir fark söz konusu. Bu durumda evli hür bir kişi zina ettiğinde en azından bekâr hürlere kıyasla 50 kat daha ağır bir ceza alsa bu durumda evli bireyin, bekâr hür bir bireyin tam tamına 50 katı daha fazla sopa ile cezalandırılması gerekir ki bu da 5000 celde yapar. Bekâr ve evli câriyeler arasındaki ceza farkı 50 kattan oldukça fazladır çünkü cariyelerin cezaları arasındaki fark 1 birimden 50 birime doğru bir sıçrama değildir. Cariyelerin cezaları arasındaki arasındaki fark 0 birimden 50 birime doğru dev bir sıçramadır. Sayılar bizlere küçük gelebilir ama yokluk kavramını ifade eden bir sayı olan sıfırdan birden bire 50 birime yükselen bir varlık aslında çok dev bir uçurum olarak kabul edilmelidir. 50 birimlik bir varlık sıfır birimlik bir varlığın yanında sonsuz birimlik bir varlık olarak kabul edilir çünkü 50 birimlik bir ölçünün içinde sonsuz sayıda sıfır sayısı vardır. 50 birimlik bir ölçünün içinde yer alan sonsuz sayıdaki sıfırlık birimler yine de bu 50 birimin içinde hiçbir şey ifade etmezler. Noktanın bile bir değeri vardır. 50 birimlik bir ölçüye mikron düzeyde binlerce hatta milyonlarca nokta sığarken bu noktaların ölçüleri sıfıra yaklaştıkça 50 birimin içine sığan noktaların sayısı da sonsuza yakınsar. Başka bir deyişle bir su bardağına 1 m3 hacme sahip n tane küp şeker sığıyor ise bu su bardağına 0,5 m3 hacme sahip 2n tane yani n’nin iki katı oranda küp şeker sığacaktır. Bu durumda küp şekerlerin hacmini her defasında küçültürsek bu su bardağına sığacak küp şeker adedi zamanla sonsuza yakınsayacaktır. Bunu matematiksel bir dizi ile ifade edersek n, 2n, 4n, 8n,... şeklinde sonsuza giden bir seri oluşacaktır. Cariyelerin zinalarının cezaları arasında bu şekilde korkunç bir uçurum bulunmaktadır. Sayıların küçük olduğuna kimse aldanmasın. Matematiksel olarak sıfırdan 50 birime uzanan dev bir uçurumdan söz ediyorum. Bu uçurumun karşılığı da hür bireylerde recm cezasıdır. Cariyelerin cezalarında devasa uçurum varken hürlerde sonsuza yakınsayan bu uçurumun bulunmaması cariyeler için bir haksızlıktır. Bu güne dek bu açıdan hiç yaklaşılmadığı düşüncesindeyim. Matematiksel olarak bu durumu ele alırsak cariyelerin cezaları ile hürlerin cezalarının kıyaslanmasında bekâr ile evlinin zinalarının cezalarının ayrımının tespitinde sonsuzluğa yakınsayan dev bir uçurumun göz önüne alınması gerekir. Cariyelerde bu dev uçurum sonucu 50 celde ceza ortaya çıkmışken hürlerde de recm cezası ortaya çıkmıştır. Hür bireylerde de cariyelerdeki duruma benzer bir şekilde 100 birimlik bir dereceden sonsuz birimlik bir dereceye yakın bir ceza karşımıza çıkmaktadır. Nasıl ki 0 birimin yanında 50 birim âdeta sonsuz bir değerse recm de 100 birimin yanında sonsuz bir değerdir. Cariyelerin cezasında 0 birimden 50 birime doğru dev bir sıçramanın karşılığı hürlerin cezasında 100 birimden recme doğru yani sonsuz birime doğru dev bir sıçramadır. En azından matematiksel olarak bu durumun böyle olması gerekir. Aksi halde Allah’ın (c.c) koyduğu matematiksel düzene ve Allah’ın El-Adl (en âdil olan) ismine aykırı bir durum ortaya çıkar. Allah (s.v.t) cariyelere karşı bu haksızlığı yapmaz. Matematiksel olarak en büyük adalet bu şekilde sağlanmaktadır.

 

Konuyu bir diğer açıdan ele alalım. Eğer evli hür bir bireye bekâr hür bir bireyin X katı oranda celde ile ceza verilirse bu X sayısı ne olursa olsun evli zinakâr kişi bu cezayı göze alabilir çünkü günün sonunda hayatta kalacaktır ve yaptığının cezasını çektiğini düşündüğü için de kalben rahatlayacaktır. Bu durum onu yeni zinalara teşvik edebilir. Bu kişi evli olduğu halde yaptığı zinadan dolayı cezasını çektiğini düşüneceğinden daha rahat hareket edecektir. Bu kişi aşikâr olarak zina ettiyse cezadan sonra diğer zinalarını gizli olarak işlemeye devam edebilir. Bu kişi art niyetli, sapkın ve tıynet olarak bozuk bir kişiyse bu cezaları göze alarak ısrarla aşikâr olarak zina etmeye devam edip toplumun huzurunu kaçırabilir. Bu tıyneti bozuk, sapık zihniyetli ve art niyetli şahıs temiz bir evliliğe layık olabilir mi? Ayrıca dış mihraklar tarafından ülkeye sokulup büyük paralar ve vaatlerle kullanılan ya da bizzat ülkeye düşmanlık besleyen gönüllü kişiler ülkenin sinir uçlarıyla oynamaktadır. Sinir uçlarından en etkili olanların başında da bu konular gelmektedir. Sahillerde alenen ilişkiye girenleri göz önüne almamız gerekir. Bu kişiler 10000000 celde ceza alsalar bile davranışlarından geri adım atmayacaktır.

 

Ayrıca tecavüz edilerek, yakılarak, işkence edilerek öldürülen bebekler, çocuklar, kızlar, kadınlar, erkekler, hayvanlar, vb. herkesin malumudur. Bu ağır suçların karşılığı da oldukça ağır olmalıdır. Kaldı ki bu ağır suçlar Maide suresi 33. ayette belirtilen Allah’a (c.c.) ve resulüne (s.a.v.) savaş açma durumunun kapsamına alınmalı ve o ayetin gereği icra edilmelidir. Recm bile bu ağır suçların karşılığı olmayabilir. Recmin ötesini gerektiren suçlar da bulunmaktadır. Bu ağır suçlar için recm bile hafif kalmaktadır. Recm bu günahların kefareti değildir. Recm sadece evli hür bir kişinin zinasının kefaretidir. Recm evli hür bir bireyin zinasının cezasının tam karşılığıdır. Recm bu saydığım suçların karşılığı olamaz. Bu suçlar Maide suresi 33. ayette ifade edilen kapsama girmektedir.

 

Unutulmamalıdır ki recm cezası pişman bir Müslüman için bir arınma, bir kefarettir. Recm edilen bir kimse recm edilmeden önce gerçekten pişman ise recm edilerek öldürüldüğünde o günahından arınarak tertemiz olur ve ahirette o günahtan dolayı sorguya çekilmez. Ancak şu unutulmamalıdır ki evli hür bir kişi zinasından dolayı pişman değilse ne kadar recm edilirse edilsin o günahtan kurtulamaz. Pişmanlık duyulmadan yapılan bir tevbe asla tevbe olarak kabul edilmez. Asr-ı saadete bakarsak Hz Nebi Efendimiz (s.a.v.) döneminde zina yapan evli hür Müslüman kadının yaptığı zinadan dolayı tevbe ettiğini, o pişmanlıkla “Beni temizle ya Rasulallah! (s.a.s.)” dediğini, her itirafında bu kadının geri gönderildiğini ve bu kadının dördüncü itirafından sonra çocuğunun da büyümesinden sonra recm edildiğini okumaktayız. Bu kadının cenaze namazı kılınmıştır. Hz Ömer’in (R.A.) bu kadın zina etti, demesine karşın Efendimiz (s.a.v.) onun tevbesi Medine halkından 70 kişiye paylaştırılsa hepsine yeterdi, buyurmuştur. Burada aslında gizli bir işaret bulunmaktadır. Sadece tevbe etmek yeterli olmayabiliyor. Efendimiz (s.a.v.) bu kadının en son yaptığı ikrardan sonra bu kadına “Sen çok tevbe ettin, Allah (a.c.) seni affetti, gidebilirsin.” diyebilirdi ve recmi uygulamayabilirdi. Efendimiz en son yapılan ikrardan sonra recmi uyguladı. Efendimizden sonra hilafet döneminde de bu şekilde bir ikrarın ardından recm uygulandı. Eğer bu kadın yaptığını ikrar etmeseydi veya en son yaptığı ikrarı yapmasaydı dünyadayken bu günahının bedelini ödememiş olurdu. Bu durumda bu günah ahirete kalabilirdi. Kadının Efendimize (a.s.m.) “Beni temizle!” diyerek gelmesi çok manidardır. Kadın bu günah ile ölmek istememektedir. Bu kadın günahından arınmak istemektedir. Bu kadın o kadar kararlıdır ki recm edilerek öleceğini bile bile defalarca günahını ikrara gelmiştir. Kadının bu bilinçle hareket etmesi işlediği günahın kefaretinin ancak ve ancak recm olduğunu bildiğini gösterir. Aksi halde kadın ortaya çıkmamış, gizli bir şekilde yapılmış ve gizli kalmış günahını bu denli ısrarla ikrar etmez, gizliden gizliye tevbe ederek ömrünü tamamlardı. Kadının bu ısrarı günahının tek kefaretinin recm olduğunu bildiğini gösterir. Kadın dünyadayken bu yükten kurtulmak istemiştir. Hilafet döneminde günahını ikrar ederek recm edilen kişi de bu bilince sahiptir. Aslında recm Müslümanlar için bir rahmet ve arınma vesilesidir. Evli bir bireyin zinasını ancak recm gibi bir ceza temizlemektedir. Ancak aşikâr bir şekilde zina edip en az dört kişiye bu durumu canlı canlı seyrettiren pişkin bir kişi pişman değilse bu günahın yükünden kurtulamaz. Bu kişi recm edilse dahi bu kişinin günahı ahirete intikal edecektir. Bu kişi için bir arınmadan söz edemeyiz ama recm bu gibi kişileri korkutarak ve caydırarak bu kişilerin zina yapmasını önleyerek yine toplum için bir sigorta görevi görmektedir. Recm bu durumda da bir rahmet vesilesidir.

 

Sonuç olarak recm vahşet gibi gözükse de ön yargılardan uzak bir şekilde analiz edilirse çok büyük bir rahmettir. Kaldı ki Allah (s.v.t.) recmin uygulanmasını istemediği için recmin hâsıl olma şartlarını çok uçuk noktalarda belirlemiştir hatta ilk önce ayet olarak recmi indirse de daha sonra recm ayetinin Kur’an-ı azimüşşan’da yer almasını istememiştir ama ahir zamanda ne yazık ki bu uçuk şartlar bile gerçekleşmiştir. Bu konu nesih-mensuh ile ilgili bir konudur ve bu konuya daha sonraki yazımda deyinmek isterim inşaAllah. İslam fıkhında eylemin zina sayılması için erkeklik organının kadının vajinasına girmesi gerekir. Zaten evli çiftler arasında gerçekleşen eylemde erkeklik organının vajene girmesi boşalma olmasa bile gusül abdestini bozmaktadır yani cinsel birliktelik aslında erkekliğin vajene girmesidir. Nikah akdi bulunmayan kimselerin de bu fiili yapmalarına zina denir. Göz zinası, el zinası, dokunma zinası gibi zina çeşitleri var olsa bile bu zina çeşitleri asıl zinanın yerini asla tutmamaktadır ki bu durumu had cezasının uygulanabilitesinden (uygulanıp uygulanmayacağından) anlamaktayız. Bireyler evlilik dışı cinsel eylemlerini erkeklik organını vajene sokmadan gerçekleştirirlerse bu durum cinsel birleşme olarak sayılmadığı için bu durumda bu kimselere ceza verilemez çünkü bu kimseler fıkhen zina etmiş sayılmazlar ama göz zinası, el zinası, dokunma zinası gibi zina çeşitlerini işledikleri için günahkâr olurlar. Ancak şu bir gerçektir ki bu kimseler bu şekilde zina haddinden kurtulabilir. Bu fıkhi kurala rağmen hâlen zina yapmakta ısrar ederlerse yani bu kimselerin zina haddini baypas ederek cinsel aktivite yaşama imkânları olduğu halde bir şekilde erkeklik organının vajene girişini gerçekleştirirlerse bu kimselere had cezası uygulanmalıdır. Bu durum Allah’ın (a.c.) rahmetini bizlere göstermektedir. Allah (s.v.t.) resmen haddin uygulanmaması için birçok bahane sıralamıştır. Bireyler cinsel organlarını iç içe geçirmeden ve anal yola da girmeden diğer tüm cinsel aktiviteleri uygulasa bile onlara herhangi bir had cezası uygulanamıyor. Bu kimseler buna rağmen ısrarla cinsel organlarını iç içe geçirmekte ısrar ederlerse bu durumda onlara had uygulanması gerekiyor. Erkeklik organı kadınlık organına girdiğinde nesil emniyeti tehlikeye girmektedir ki zinanın asıl tehlikesi neslin ifsad edilmesidir. Allah (c.c.) resmen bahane aramıştır. Ancak cinsel aktiviteler gerçekleştirilirken o anki haz erkekliğin kadınlığa girmesini gerektireceği için o an cinsel organları birbirine girdirmeden o eylemleri sonlandırabilmek çok zordur. Birçok kişi ilk etapta cinsel organlarını birbirine temas ettirmeden aktivitelerini yaşasa da zamanla organlarını temas ettirmeye başlar ve bunun sonucunda da kaçınılmaz son olarak erkekliğin kadınlığa girmesi gerçekleşir. Bu durum büyük ihtimalle gerçekleşir çünkü şeytan ve nefis o an boş durmayıp bu fiilin gerçekleşmesi için âdeta büyük bir savaş verirler. Sonunda insan nefsine ve şeytana yenik düşerek o fiili gerçekleştirir ve bu insana artık had cezası uygulanmalıdır ki şeytanın ve nefsin isteği de bireyi bu duruma düşürmektir. Bu nedenle zinaya giden tüm yolları kapatmak gerekir. Zinaya giden tüm yolların kapanması da göz zinası, el zinası, dokunma zinası gibi karşı cins ile işlenen tüm haramlardan sakınmaktır. Bekâr kimseler ile evli kimselerin zina cezaları arasında da farklar mevcuttur. Kur’an’da bu farkın oldukça fazla olduğunu görmekteyiz. Bekâr cariyelerin zinaları için herhangi bir ceza uygulanmazken evli cariyelere 50 celde had hükmü getirilmiştir. Sıfır sayısı yokluk belirtirken 50 sayısı da birim değeri ifade eder. 50 cm kalem boyundaki bir canlı için örneğin biraz büyümüş bir civciv için oldukça ulaşılabilir ve kısa bir yükseklik iken bir karınca için devasa bir yüksekliktir. Bu durumda civciv için 2 kat yüksekliğe sahip olan 50 cm bir karınca için belki de 5000 kat yüksekliği ifade eder. Bu durumda bir nesnenin boyu sıfıra yakınsar ise yani bu nesne küçülür ise 50 cm yüksekliğe sahip bir cetvel de bu nesne için sonsuza yakınsar bir boyuta ulaşmış olur. Başka bir deyişle sıfır birimlik bir ölçü için 50 birim sonsuzluk demektir. Buradan hareketle bâkire cariyelere zinalarından dolayı hiç ceza verilmezken evli cariyelere zinaları sonucu 50 celde ceza verilmesi çok büyük bir ayrımdır. Bu ayrımın hür bireylerdeki karşılığı da 100 celdeye karşı recm cezasıdır yani bekar hür bireylerin zina cezaları 100 celde iken evli hür bireylerin cezası da recmdir. Recmin matematiksel teoremi bu şekildedir. Recmin birçok hikmeti vardır. Recmin en önemli hikmeti de pişman olan birinin o günahını tamamen silmesi ve toplumda nesil emniyetini sağlamasıdır. Yazı biraz uzun oldu ama böyle olması gerçekten gerekiyordu. Bu yazı için günlerce hazırlık yaptım. İnşaAllah faydalı bir çalışma olmuştur. Recm ile ilgili tüm ön yargıların yok olması dileğiyle...

YORUMLAR
DİĞER YAZILARI