Fısıltı HABERLERİ
HV
25 NİSAN Perşembe 05:04

BEDENDEKİ ELEM

Ceylin KARAKAYA (YAZAR )
Ceylin KARAKAYA (YAZAR )
Giriş Tarihi : 24-10-2022 10:05

BEDENDEKİ ELEM

Vakit sabaha karşı dört suları, şehir hâlâ karanlığın kollarında.

Huzursuzlanmaya başladı.  Tüm vücudu zangır zangır titriyor, eceline hazırlanıyormuş gibi türlü hallere giriyordu. Bedeninin dört bir yanından şıpır şıpır ter akmaya başladı. Bu o kadar ani olmuştu ki, kendinden geçmiş olan genç adam o an pek çok şeyi olduğu gibi vücudundan, özellikle boyun ve ense kısmından akan bu sıcak su tanelerini anlayamadı. Yolculukları nereyeydi? Acaba dünya üzerinde kaç tane insanın tam o saat, o saniyede ensesinden böyle sıcak sular akıyordu? Cevaplanması gerektiğini düşündüğü tüm bu sorular öyle fevkalade bir hızla beynine hücum edip baskı yapıyordu ki, zihne uygulanan bu baskı bedene de yansıyor, alenen görülebilecek şekilde vücudu zangır zangır titretiyor, kişiyi kendinden geçiriyordu.

Rüyasında türlü felaketlerle boğuşmakta olan adama, zaten kötü bir gece geçiriyorken bir de bu bir türlü anlayamadığı vücut sarsıntısı eklenince, “Galiba ölüyorum, bu da ruhum ile bedenimin ayrışma sancısı” diye türlü vehimlere kapılmaya başladı.

Hala gözlerini açma gücünü bile kendinde bulamayan adam, bakışları karanlığa hapsolmuş bir halde bu kötü gecede bilmediği duygular ve sarsıntılarla boğuşmayı sürdürdü. Gece yarısı neden ve nasıl olduğunu bilmeden ansızın yaşamaya başladığı bu ağrı ve sancılar adeta ruhundaki ızdırabın vücuduna yansımış hali, bir tür “bedendeki elem” misaliydi.

Aniden karın kısmında ortaya çıkan tarifini dahi yapamayacağı kadar derin ve acılı bir ağrının etkisinde olduğunu anlayınca, bunu anlamanın ona ne denli zarar verdiğini sorguladı. Hayatta bir şeylerin sorgulanması gereken onca an varken böyle mühim, acı verici zamanlarda mı gelirdi sorgulama yetisi sanki insana?

Ağrının varlığını bilincinde olmaya başlayan genç adamın gözünden acı dolu yaşlar akmaya başladı. Neler oluyordu, mışıl mışıl uyuması gereken bu gecenin köründe neden böyle oluyordu anlayamıyordu.

Geçen her bir saniye bu sancıya güç katıyor, genç adamı biraz daha hırpalıyordu. Adam yan komşunun duymamasını dileyerekten kısık sesli çığlıklar atmaya başladı. Hayat onu acıttığında kimseye belli etmemesi gerektiğini öğrenmişti. Bu bilinç, böylesine acı dolu bir anında dahi aklına gelebiliyordu işte.

Dakikalar geçmişti. Evet evet, dakikalar birçok kez geçmişti. Gücünün aralamaya asla yetmediği gözlerini bir tutam aralamaya çalışan genç adam bu kez az da olsa başardı. Görüş hizasına giren tek şey dün akşamdan kalma bir yeşil çay kupasıydı. O içeceği içse acaba geçer miydi bu dayanılmaz ağrı? Sanıyordu ki geçerdi. Anlarsınız ya, acı bir insanı etkisi altına almaya başladığında o insandan mantık bekleyemezdiniz.

Yine de kendini durdurdu. Öleceğini bilse yine içmezdi o içeceği. Resmen ineğin yemeğinden tek farkı üzerine su eklenmiş olmasıydı, böyle düşünüyordu.

Daha fazla dayanamadı. Ne yapıp edip bir şekilde ayağa kalkıp, elini yüzünü yıkaması lazımdı. Kendine gelmesi, acısının, sancısının hafiflemesi için bunu yapması kesinlikle mühimdi.

Ah, ne de zordu bu sancı halinde yatağından doğrulup ayağa kalkmak! Bırakın elini yüzünü yıkayıp ferahlamasını, yatakta öbür tarafına dönerken bile karın kısmında oluşan taş misali oturup kalmış şey acı veriyor, adeta genç adamın iç organlarına batıyordu.

Her şeye rağmen doğruldu. Şimdi gri çoraplarıyla sarmalanmış ayakları yere değiyor, elleriyle de yataktan destek almaya çalışırcasına tutunuyordu. Ayağa kalktı ama o kadar kısa sürdü ki bu an, başının dönmesiyle nevresimin üzerine yığılıverdi.

Ne yaptı etti tekrar ayaklandı. Banyoya kadar yığıla yığıla, duvarlardan destek ala ala yürüdü, musluğu açtı ve elini yüzünü yıkamaya başladığından sadece saniyeler sonra bu işi çok da iyi yapamadığını fark etti. Genç adamın suyu alıp yüzüne çarpmasını engelleyen şey elinin kolunun adeta boşalmasıydı. Bedeninin kontrolünü kaybedip soğuk mermer zemine yığıldı. Feci şekilde titriyor, sanırsınız ruhu canından çıkıyordu.

YORUMLAR