Fısıltı HABERLERİ
HV
20 NİSAN Cumartesi 00:53

Şu İnsanlar Garip Yaratıklar

Ceylin KARAKAYA (YAZAR )
Ceylin KARAKAYA (YAZAR )
Giriş Tarihi : 27-09-2022 09:44

Şu İnsanlar Garip Yaratıklar

İşte yanıyordu gecenin bir kör vakti sokak lambaları birbirinin ayni. Gök de saatler evvel ancak kararmaya durunca, durgunlaşmaların yerlere karşı hakimiyetinin o sakit vakti esasında çoktandır başlamış oluyordu. Ah şu koca, heybetli göğün karanlıklara teslim oluşu neydi ki aciz bir insanın gönlünde hüküm süren simsiyahlıklar yanında?

Kulağa gelen bir garip örtülmez şiddetle çarpılmış demirden kapı sesi titretti sokak ortasındaki insanların yüreğini. Ardından insan bedenine göre ciddi bir hız ile esmekte olan bir salkın da tuttu mu, göğün yerle arasında yaşamakta olan insancıkların o narin, küçük vücutlarını? İşte o zaman insan benliğinde felaket başlamış oldu. Benliklerini korkunun amansız kolları arasında kıstırmış olan bu insan topluluğunun gök ağlayışından kaçmak adına sergilediği hareketler düşünebilen birkaç insanı güldürebilirdi. Öyle ki, bu ufak insanların oradan oraya kaçışıyor oluşu, yemeğin üzerine serpilmekte olan tuz taneciklerini anımsatıyordu. Birbirinden olan o taneciklerin her biri aynı kaptan dökülüyor olsalar da tabağın üzerinde o kadar birbirinden ırak noktalara savruluyorlardı ya; bu insanlar da hızlı hamlelerle bulundukları yerlerden başkalarına doğru kaçışan birer tuz taneciği gibi görünüyordu.

Az evvel duyulmuş olan kapı çarpma sesinden çıkan teller, tekrar insan vücudunun işitme uzvu içinde yerini edinince, elbette ki güç ne demektir bihaber olan insanlar bir kez daha irkilmekten kendilerini alamadılar. Gündüz vakti akıllarına esince tüm dünyayı karşısına alabileceğine inanan bu insanların cesaretleri, gece düşünce pembe bir pamuk şekerin dil üzerine değince aniden eriyip büzüşmesi misali, pırr gidiyordu…

Yüreklerinde hüzün yapraklarının savruluyor olduğu vakitlerde kimsesiz olduğundan yakınıp duran o insanlar, heybet timsali gök ağladığında dahi kaçışıyor olanları görmezler miydi? Harlanıp duran bir canım var diye her seher yaşlar altında ıslanan o insanlar, en soğuk kış günlerinde dahi alevler içinde yanan ateş topundan Güneş’i görmezler miydi? Yaşamının ilk başlarında dahi yaşamak durumunda oluşuna ağıtlar yakan o insanlar, milyarlarca yıldır nice yaşamlara katlanmakta olan Dünya’yı görmezler miydi?

Yağmur damlaları altında ıslanacak olmaktan korkup kaçışan insanlar, bir zamanlar rahim içinde yaşıyor olduklarını unutuyorlardı. Esasında insanoğlunun unuttuğu tek şey bu değildi, onlar öyle bir insanoğluydu ki bildiği pek çok gerçek olmasına rağmen hatırladıkları bir ellerinin parmaklarını kat’a geçmezdi.

Şu insanlar garip yaratıklar vesselam.

Kış ayazı eşliğinde salkınlar estikçe esti, karanlığın hakimiyeti altında yaşamakta olan insan denen varlıkların birçoğu sıradan hayat düzenini sürdürmekte bir süreliğine zorlandı. Gece vakti olup da simsiyahlıkların büründüğü gök onların küçük, biçare yüreklerini hep titretmekteydi. Zihinlerinde olup da bir türlü bitmeyen kargaşaların sonunun gelmeyeceğini de en çok işte bu simsiyahlıklar altında düşünüp duruyorlardı.

Yaşamlarına hakim olan kargaşalar bir gün geçmeyecek, salkınlar hiçbir vakit durmayacaktı. Lakin soluklanmaları adına onlara tanınan az bir süre vardı ki, bu süre içinde salkınlar yine de durmasalar dahi ancak hızlarını azaltıyorlardı. İnsanların gözünde bir oh çekme arası olan bu vakitler, ömürde onların başına nadiren geliyordu.

YORUMLAR