Sen bende ki yüreğini hiç duymadın ki..
Ne yerde ne gökteydik.
Sanki yüzyıllar geçmiş de vakitsiz bir vakitte, bir gezegende
yerçekimsiz bomboş sokaklarda, bombalanmış bir evdeydik..
Yıldızlar, olmayan bir gökyüzün de gelişi güzel serpiştirilmişti elimi uzatsam tutacağım öyle yakın...
Ve altımızdan ırmaklar akıyordu masmavi çağıl çağıl.
Sımsıkı kenetlenmişti ellerimiz...
Boşlukta duruyorduk öylece...
Sanki biraz önce yağmur yağmış, damlalar kirpiklerimden sözülüyordu yanağıma.
Sadece gözlerin konuşuyordu bu ıssızlıkta biliyordum ne söylediğini..
Gözlerini okumayı öğrenmiştim ben yüzyıllar öncesi senin haberin yoktu, olmadı da...
Nefesimi tuttum, ciğerlerim patlarcasına bu bir rüyaydı uyanmayayım diye..
Bi martı geçti süzülerek başımızın üstünden, denizin kokusunu bıraktı
ellerimize..
Göğsüne bastırdın başımı, saçlarımdan tutup.
Bilyaları dağılmış da toplamaya çalışan bir çocuk telaşıyla, saklamak ister gibi...
Hiçbir yere gidemem ki...
Milattan öncesiydi sana köle oluşum ellerim zincirli, ellerine hapsoluşum.
Kalbinin sesini duyuyordum
sende değil bende atıyordu..
Sen bendeki yüreğini hiç görmedin, hiç duymadın ki...
Nefesinden içtim ılık ılık.
Bal şerbeti gibi doyumsuzdu aktı geçti boğazımdan..
Kör lambanın titreyen kör ışığında öldük biz bin kere, yüzbin kere ve hep tekrar dirildik bir kelebeğin dokunuşuyla ya da bir bebeğin kokusuyla..
Yanımdayken bile hasretin hiç dinmedi ki gözlerimde asılı kaldın, hiç gitmedin ki..
elene Nermin