Fısıltı HABERLERİ
HV
28 MART Perşembe 15:35
1 Advert

Duygusal Açlık ve Doyma Arzusu İlişkisi

Ceylin KARAKAYA
Ceylin KARAKAYA
Giriş Tarihi : 05-09-2022 14:40

Merhaba Değerli Okuyucularım, bugün sizlerle “duygusal açlık” mevzusundan bahsetmeye geldim. Bir psikolog değilim, insan psikolojisi üzerinde yıllarca eğitimler almadım. Fakat okuduğum, izlediğim, ünlü psikolog ve felseficilerden dinlediğim kadarıyla bildiklerimi kendi deneyimlerimle de harmanlayarak sizlere anlatmaya çalışacağım.

Birkaç ay önceye kadar çevremde çok fazla ve sık yemek yiyişimle bilinirdim. İnsanlar beni gördüklerinde, “Yine mi yemek yiyorsun” tarzı sözlerle itham eder, bazense ortamlarda dalga geçerlerdi. Okula giderken diğer arkadaşlarımın çoğu yanlarında hiçbir yemek getirmezken ben bir sürü koca koca torbalara onlarca çeşit atıştırmalık koyup gider, onları yememe rağmen hala da acıkırdım. Bunları söylerken utanmıyor, bilakis gurur duyuyorum.

Aslında benim de çok güldüğüm bir şeydi bu, çünkü bana hiçbir zaman kilolu olduğumdan gülmüyorlardı. Aksine, bu kadar çok yemek yerken nasıl zayıf kalmayı başardığım üzerine düşünürken kahkahalara boğuluyor, bazense bana artık durmam gerektiği yönünde sözler kullanıyorlardı.

Sabah kalkınca, okula girerken, ders boyunca, teneffüste, okuldan çıkarken, eve giderken, eve gidince, yatmadan önce… Sürekli ama sürekli bir şeyler yiyor oluşum elbette insanların gözüne batıyordu. Ne bileyim, o zamanlar farkında değildim ama yemek yemek benim için bir kaçış noktasıymış meğer, zevkten ve doyma arzusundan çok daha fazlasıymış. Yeni yeni fark ediyorum…

Size anlattığım bu olaylar yıllar yıllar öncesinden değil, bilakis sadece birkaç ay öncesinden kalma mevzular.

Üzülüyorum, hoop, koş mutfağa hemen ye bir şeyler. Öfkeleniyorum, hoop, gelsin abur cuburlar… Esasında ergenlikte görülen duygu değişimleri ve sıklıkları elbette bu olayın en büyük tetikleyicisi olmuştu. Kendimi yemek yemeyi çok ama çok seven biri olarak bilirdim. Meğer duygusal açlığımı bastırmak için yiyormuşum.İnsan yarasının, en çok da iyileştiğinde farkına varıyormuş demek.

Hayatımda birçok yenilik olmaya başladı. İlk romanım çıktı, resmi bir yazar oldum. İmza günleri, söyleşiler, fuarlar, festivaller, birbirinden değerli insanlardan gelen tebrikler, saygı duyuşlar vesaire vesaire derken bir baktım ki ben bu yoğunluk ve sevgi-saygı selleri arasında yemek yemeyi neredeyse unutmaya dahi başlamıştım. Normalde her yarım saatte bir yemek yemek isteyen ben, gün boyu mideme hiçbir şey inmese, yemek aklımın ucundan dahi geçmemeye başladı.

Allah Allah diyorum, nasıl olur? Ben nasıl gün boyu yemek yemememe rağmen hiçbir şekilde yemeyi de arzulamam? Neler oluyordu? Bir dönem cidden bu değişimin beni korkutmaya başladığını da söylemeliyim.

Ayrıca sadece iki-üç ayda hiçbir şekilde diyet vesaire yapmadan tam sekiz kilo vermiş oluşum, içinde bulunmaya başladığım streslerden geliyordu. Yazarlık hayatım başlamıştı, mutluluklarım ve gururlarım çoğalsın diye o kadar çok çalışıyordum, kendimi o kadar çok yıpratıyordum ki sadece birkaç ayda hiçbir şey yapmadan tam sekiz kilo kaybetmişim. Bu kaybettiğim sekiz kilodan gurur duyuyorum çünkü benim emeklerimin karşılığı belki de, böyle söylüyorum hep.

Ya hu sabah kalkınca bir iştahsızlıklar başladı bende. Gün boyu çalışıyorum, bir kahve içmek bile aklımın ucundan geçmiyor. Akşam oluyor, diyorum ki “Ya ben bugün ne yemek yedim ki bu kadar tok hissediyorum?”

Anlayacağınız üzere duygusal açlığımı bastırmaya çalıştığım, kendime bir kaçış noktası olarak gördüğüm için yemek yiyormuşum meğer.

Hayatım düzene girdi, duygusal açlık ortadan kalktı, ben kendime geldim.

Bugünlerde eskiye göre daha normal bir hayat yaşıyorum çünkü daha az sıklıkta yemek yiyorum. Önceden olduğu gibi yirmi dört saatin on altı saatini yemek yemeye ve hazırlamaya değil, tamamen okumaya ve yazmaya, yenilikleri keşfetmeye harcıyorum.

Yatırımı mideme değil, kalbime yapıyorum.

Kendime yetiyorum ben. Duygusal bir açlık duymaya başladığım anda okşuyorum saçlarımı hemen. Önceden olduğu gibi öfkeli veya hüzünlü olduğum zamanlarda hemen yemek yemeye koşmuyor, bir şekilde kendimi daha sağlıklı yollardan iyileştirmeye, onarmaya çalışıyorum. İşin iyi yanı başarıyorum da galiba.

Diyeceğim o ki, eksikliklerinizin ve aşırılıklarınızın farkına varmak hayatınıza çok büyük yenilikler getirmeye yol açar. Bu yenilikler her zaman iyi yönde olacak diye bir kaide yok elbette ama biz iyi yönde bir değişim için çabalıyoruz.

Ben beni bulunca sahiden ben olmuşum meğer… Siz de içinizdeki sizi bulup gerçek kendinizle yüzleşmeye var mısınız?

Bir sonraki yazıma kadar kendinizi bulmanız, eksilikleriniz ve aşırılıklarınızın üzerine gitmeniz dileğiyle.

Sevgilerimle…

YORUMLAR