Son söz bazen ilk söz olabiliyor. Bağımlılık ve insanlık suçu bir nevi esaret, özgürlüklerin elden gitmesi olarak ifade edebiliriz. 

Yaşam hakkı kişinin sahip olduğu diğer tüm hak ve özgürlüklerin kullanılabilmesini sağlayan en önemli temel haktır. 

İnsan varlığının ve fizik devamlılığın koşulu, yaşamaktır. Bu ise ancak kişi güvenliği ve beden özgürlüğüne sahip olmakla anlam kazanır. İnsan onuruna yaraşır bir hayat sürdürmenin mümkün olması için kişinin doğuştan getirdiği dokunulamaz, bölünemez, vazgeçilemez hakların var olan hukuk sistemince bu hakların tanınması ve en iyi şekilde korunması gerekmektedir. 

Kız çocukların sebebsiz yere öldürülemeyeceği, bir masumun hayatının ve hakların feda edilemeyeceği, adaletin yeniden tesis edilmesi isteniliyor. 

"Zulüm bir şeye hakkını vermemektir " diyen Mevlânâ, hem zalimin karakterini hem de adaletsizliğini vurgular. Adalet arayışı içinde 'adaletsizliğin' baskın oluşu üzücü değil mi? 

'Adil ve yasal olmayan' anlamına gelen 'adaletsizlik' Shklar; gerçek ve potansiyel mağdurlara sırt çeviren vatandaşlar haksızlığın daha da büyümesine katkı sağlarlar. 

Adaletsizlik duygusu hakkımız olan şeyi alamadığımızda hissettiğimiz şeydir.   

Sonuçta, yazar, yaşanacak felaketlerde hepimizin birer potansiyel mağdur olduğunu, hem de olayların ortak sorumlusu olduğumuzun altını çiziyor.   

“Pasif adaletsizlik” konusunu derinlemesine inceleyen düşünür Judith Shklar, “Adaletsizliğin Veçheleri” kitabında, yeni bir adalet teorisi inşası yerine, adaletsizliğin farklı yönlerini tartışıyor.   
Yazar, kendi bakışıyla adaletsizliği göstererek, “adaletsiz olan tüm şeyler karşısında takınılan anlamsız ve haksız sessizliği” buna en büyük neden olarak görüyor. Böylece adaletsizliğin sonuçları üzerinde yeniden bizlere düşünme ve konuşma imkânı veriyor.  

Gülhan Kartal