Fısıltı HABERLERİ
HV
24 NİSAN Çarşamba 05:56

İNSAN KENDİNİN TERZİSİ OLABİLİR Mİ?

 SELMA YÜCEL ( YAZAR )
SELMA YÜCEL ( YAZAR )
Giriş Tarihi : 26-12-2022 12:37

İNSAN KENDİNİN TERZİSİ OLABİLİR Mİ?

O, ilkokulu bitirince babası elinden tutmuş ve çevrenin en meşhur terzisi olan arkadaşının yanına işe vermişti. Meslek öğrenmesi için arkadaşına emanet etmişti.

Eti senin kemiği benim, der gibi…

Usta emanetine sahip çıkmış, nakış işler gibi ilmek ilmek işlemişti tüm bilgisiyle, gücüyle yani alim haliyle o emanetini.
Tıpkı kumaşa can verir gibi…
Çırak; ustasının gözünün içine bakmış yıllarca, onun gibi olmaya can atmıştı bu ham haliyle. 

Ustaya teslim olan bir kumaş gibi…

Babasının elinden tutup girdiği bu kapıdan, ustasından el alıncaya kadar her seferinde bir arpa boyu yol alarak ilerlemişti. Tarihi insanlık tarihi kadar eski olan bu meslekte ustadan el almak ayrı bir mertebeydi. Peygamber sanatıydı sonuçta bugüne değin öyle gelmişti. 

Nesilden nesile geçen miras gibi…

Her ne hikmetse bu sanatı hakkıyla yerine getirebilmek için evrenle bütünleşmek gerekiyordu. 
Ayrıca bu sadece bir usta olmanın yolculuğu değil, kendini de bulmanın yolculuğuydu... 
Bu yolu tamamlamış ustasında bir şey vardı, kendinin de bulmak istediği bir şey. 

Ol’ mak ya da Ol’ mayı bulmak… 
Hangisiydi?

Terzilik insanları giydirerek sadece soğuk ve sıcaktan korumak değildi galiba. Bu işin başka bir amacı, sırrı olmalıydı.
Gözlemliyordu dikkatlice ustasını. Adım adım takip ediyordu. Bir aferin alabilmek için canla başla çalışıyordu ancak olmuyordu bir türlü. Kumaş aynı kumaş, niye olmuyordu? 

Çırak sadece ustasında aradı kerameti.
Oysa kumaşın da vardı bir hikmeti…

Bizim çırak öğrendikçe yol katetmiş, yol katettikçe kendini bulmaya başlamıştı. Kumaş nasıl şekil alıyor ve vücut buluyorsa ustasının ellerinde, onun da vücut bulması için ustasına teslim olması gerekiyordu tüm benliğiyle.
Tevekkülle, baş tacı eder gibi…
Galiba bu işin sırrını çözmeye başlamıştı kendince. Parmak uçlarının hüneriyle, edebi ve terbiyeyi öğreniyor olabilir miydi?

Kumaşın kaderi dokunurken değil, biçilirken başlıyordu aslında bunu da anlamıştı. Terzinin elinde yaşam buluyordu çizgisi. Keskin makas sadece aracıydı. Terzi olmasaydı kendiliğinden nasıl biçilecekti?  
Tabi sadece biçilmek yetmiyordu kumaşa özünü bulması adına. İnsan vücuduyla buluşabilmesi için süslenmesi gerekiyordu aynı zamanda. 

Çırak devamlı düşünüyordu gözlemlediklerini… Kumaşın dokusuna şekil verip vücut bulduruluyorsa ustaca, kendi dokusuna şekil verip özünü bulması da zor olamazdı insanoğluna.

İçimizdeki çocuk da usta bir terziye teslim olmayı bekleyen bir kumaş değil miydi bu anlamda?

Öyleyse;
Koca bir dünyayı sığdırırken içine,
Hem de mertçe.
Kaç metre yer var kendine?
Bak yüreğine…

Doğanın sunduğu renkler içinde,
Hem de cömertçe.
Ruhun kartelanın neresinde?
Epeydir kendince…

Yama yapabiliyor musun incindiğinde?
Ve de nazikçe.
Dokunabiliyor musun kalbine?
Merhem sürercesine.

Sarılabiliyor musun kendine?
Hem de iyice.
İçindeki çocuğun başını okşa sevgiyle,
Hem de anne şefkatiyle.

O zaman bak bakalım kendine,
Ham halinle.
Nasıl bir terzisin kendine,
Alim halinle?

SELMA YÜCEL

YORUMLAR