SON GÜN İZLENİMLERİ
Bugün Kıbrıs'ta son günümüz. Saat 10.00 da otelimizden ayrıldık. Gezimize başladık.İlk durağımız BARNABAS MANASTIRI oldu. Bir Ortodoks kilisesi burası. Duvarlar, ikonlarla dolu. Meryem ve İsa'nın resimleri Hristiyanlığın öyküsü anlatılmış. Meryem'in hamileliği, İsa'nın peygamberliği ve çarmıha gerilişi hep resimlerle anlatılmış. Barnabas, İsa'ya bağlı havarilerden biri.
Buradan ayrıldıktan sonra
Salamis Antik Kenti Tiyatrosu ile Roma Hamamı'ni gezdik. Geniş bir alana yayılmış bir antik kent burası. Rehberin anlattığına göre bir rastlantı sonucu bulunmuş. Ancak yüzde üçü gün ışığına çıkarılmış.
Salamis amfi tiyatrosu, yaklaşık onbeş bin kişilik kapasiteli. Bizim Guney'deki tiyatroları anımsattı bana. Tiyatro dışında çeşitli etkinliklere ve toplantılara ev sahipliği yapmış.
Roma hamamı ise çok geniş bir alana yayılmış. Hamam suyu, külhan adı verilen yerde yakılan ateşle ısıtılırmiş. Yıkanilan yer, borularla iletilen buharla sıcaklık yaratılıyor. Ortadaki göbek taşı denilen odanın sağında ve solunda soğuk su havuzları yer alıyor.Hamama gidenler , önce soğuk su havuzlarına girer, sonra sıcak bölüme geçerlermiş. Çıkıştan önce bir kez daha soğuk su ile yıkanırlarmış.Bir şoklama gibi.
Bu ilginç sağlık merkezinden sonra Gazi Magusa'ya geçtik. Adından anlaşılacağı gibi Barış harekatı sırasında çok sayıda şehit vermiş. Şehit ve gazilerimizi saygıyla andiktan sonra Maraş bölgesine geçtik.
Maraş, Barış harekatı öncesi tam bir turizm merkezi imiş. Hollywood artistlerinin ve dünyaca ünlülerin geldiği bir sahil kenti.
Harekat sonunda ikiye ayrılmış. Bir bölümünde yaşam, tüm canlılığı ile sürüyor. İnsanlar, tüm kentlerde olduğu gibi günlük yaşamın hareketliliğini yansıtıyor. Kapalı Maraş, denilen bölümünde yaşam durmuş. Terk edilmiş bir kent.Sokaklar bomboş . Salt, ziyaret için gelen turistler görülüyor . Binaların duvarlarında kurşun izleri görülüyor. O güzelim binalar, ıssız ve insansız.
Burada savaşın yarattığı yıkıntı ve sıkıntılara tanık oluyoruz. İçimiz sızlıyor. Kıbrıs'ın en güzel yerlerinden biri , boş sokakları, yıkılmaya yüz tutmuş binaları ile insanı hüzünlendiren bir kent olmuş. Savaşların yarattığı olumsuzluklari yerinde yaşıyoruz. İnsan olarak içimizi acıtıyor.
Buradan , Türkler'in yoğun olarak yaşadığı Kaleiçi'ne geçiyoruz. Burada önce kiliseden camiye dönüştürulen yeri geziyoruz. Ardından özgürlük şairi olarak anılan Namık Kemal'in sürgün yaşadığı yeri görüyoruz. Daracık bir penceresi olan bu yer, hapishanelerdeki hücre odalarını anımsatıyor. İçerisi alacakaranlık. Oda karanlık ama Namık Kemal'in beyni aydınlık. Hapisler, sürgünler, işkenceler, ölümler, düşünmeye ve aydınlanmaya engel olamıyor.
Bir alana adı verilmiş Namık Kemal'in.Bir de büstü dikilmiş. Ancak gene de yeterince değer verilmediğini düşünüyorum. En azından adına bir müze de yapılmalıydı. İnsanlık tarihinin her döneminde aydinlanmadan yana olan, toplumu ileriye taşımayı amaçlayan aydınlar hep bedel ödemişler. Bir kez daha tanık oluyoruz.
Kaleiçi'nde görülecek yerleri gördükten sonra birlikte yenilen akşamı yemeğinin ardından rehberimiz ve otobüsümüz bizi Ercan Havalimanı'na bırakıyor. Burada birbirimizle esenleşerek uçaklarımızin kalkacağı kapılara yöneliyoruz. Her güzelliğin bir sonu olduğu gibi bu güzel gezi de belleklerimizde tatlı anilarak birakarak sona eriyor.
Dostlukların kalıcı ve sürekli olması umudu ve dileğimle teşekkürler herkese.
Zeki BAŞTÜRK