KALP SEVMEKTEN YORULMAZ!

Bizler, dünyaya geliş sonrasında zamanla öğrendiklerimiz üzerine düşünür, akıl eder, sever, iyi ile kötüyü görür ve bir seçim yaparız. Bu seçim, bizi ya vezir ya da rezil eder. Seçimimizi, rezil olmamak için iyi güzel ne varsa ondan yana yaparız ki; iç dünyamızla barışık olabilelim. 

Fabrika ayarlarımız olan özümüz yani fıtratımız huzur ve mutluluğa ayarlanmış. Sevmek ve sevilmek, güvenmek ve güvenilmek, saygı duymak ve saygı duyulmak, merhamet etmek ve merhamete uğramak doğru hareket etmemizin. Sevilmesek de sevmek güvenilmesek de güvenmek, saygı duyulmasak da saygı duymak, merhamet edilmesek de merhamet etmek yüce bir ahlakın göstergesidir. Bunun farkındayız.

Bizler, bütün yaşadıklarımızı gördüklerimizle, duyduklarımızla anlamlandırır, hayatımıza öylece dâhil ederiz. Yaşananlardan ibret alır, aynı hatayı yapmamak için emek veririz. 

Rabbimizden bize sunulacak her hayra elimizi ve gönlümüzü açıp, bize yapılan nasihatlerle hayatımıza bir hedef koymasını biliriz. Her türlü nimetleri akın akın üzerimize yağdıran Rahman’a karşı sorumluluğumuzun farkında olursak, huzurlu olacağımızın da elhamdülillah farkındayız. 

O halde, öncelikle her şeyin sahibi olan özümüze kendisini yerleştiren Rabbimize güvenmeliyiz. Özgüven dediğimizde asıl olanın kendimize güven değil, özümüze kendinden veren Rabbimize güvenmek olduğunun farkındalıyla “amenna ve saddakna” diyerek teslim olabilmeliyiz.

Bunu da ancak Rahman’ın sözlerine kulak vererek; her yaptığımıza şahit olduğunun farkında olarak hayata geçirmekle olacağını bilmeliyiz. Hak Teâlaâ’nın söz dinleyen ve en güzeline uyana, hoş bir hayat ve güzel bir istikbal vaat ettiğini asla unutmamalıyız. 

Günümüz modern çağın getirisi çekirdek ailelerine, söz dinlemenin önemine vurgu yaparak, çocuklarımızın dedelerinden, büyük annelerinden, akrabalarından uzak, anne-baba sevgisinden ve şefkatinden yoksun kreşlerde, bakıcıların elinde yetişmesinin telafisi zor olan sorunlar oluşturabileceğini hatırlattım. 

Ancak tek sorumlu tutulacağımız Allah’ın vahyini, lanetlenmiş şeytanın şerrinden sığınarak Rabbimizin ismi ile okuyup Müslümanca yaşayıp evlatlarımızı bu şekilde yetiştirirsek; Rabbimizin mucize olarak kucağımıza verdiği yavrularımıza güvenli bir ortam sağlayabileceğimizi, sorumluluklarımızı yerine getirerek evlerimizi huzurlu bir ortama dönüştürebileceğimizi belirttim.

Erdemli bir hayat, sorumluluğumuzun farkında olup, bu doğrultuda yaşamamızla ve adaleti tesis etmemizle mümkündür. Kadınsak kadın gibi, erkeksek erkek gibi olmalı; görevlerimizi, sorumluluklarımızı, sınırlarımızı bilmeliyiz.

Rollerin değiştirilip değersizleştirildiği, mutlu olmak için gayretin azaltılıp bencilliğin arttığı bir ortamda; sıkıntıların ardı ardına gelmesinin ve depresyon yaşının küçük yaşlara kadar inmesinin sürpriz bir sonuç olmadığını biliyoruz.

Düşüncelerimiz kelimelerimizi, kelimelerimiz de duygularımızı oluşturur. Duygularımız ise bize aittir. Kontrol edilmeyen her duygumuz bize zarar verir. Bundan dolayı düşüncelerimizi yapılandırmalı, kelimelerimizi çok iyi seçmeli, duygularımıza sahip çıkmalıyız. 

O halde hayatımız seçimlerimizdir.  Hayatta yapabileceğimiz en büyük seçimimiz, öncelikle dinimiz ve evleneceğimiz kişidir. Ne dinin ne de nikâhın şakasının olmaması da bundan dolayıdır.

Aile danışmanlık sürecimde dört duvar arasında yaşanan bir çok acılara şahit oldum. Şiddetli geçimsizlik olaylarının temelinde cinsel tatminsizliği, cehaletin üst boyutta olduğunu ve daha lüks yaşama arzusuyla güçlerin üstünde harcama yapıldığını ve faizle borçlanarak elde edildiğini gördüm. Bu durum ise sorunların artışına, bereketsizliğe sebep olur.

Cinsel doyuma ulaşmak evin sükûnetini sağlayan en büyük etkendir. Yatak odasındaki uzlaşma, insanın kendisi ile barışık olmasına, kendisine karşı öz güvenin, öz saygısının artmasına sebeptir. Bu hal ise empati duygusunu arttırır. Muhabbeti oluşturur ve sevgi yüreklerde yer ederek merhamet duygusunu pekiştirir. Böylelikle mutlu ailelerin oluşmasına sebep olur. 

Bizler bilgimiz ile düşünürüz. Algıladığımız kadar da hayatımıza dâhil ederiz. Duygumuzla da eylem haline getiririz. Doğru bilgiye teslim olmazsak, doğru algı da dengeli duygu da oluşturamayız. Bilinç seviyemiz, ilmimiz imanımızın ve amelimizin belirleyicisidir. Amellerimizin de niyetlerimize tabi olduğunu unutmamalıyız. 

İnsan olma serüvenimiz, doğuştan başlayıp ölüme kadar devam eden bir süreçtir. Son nefeste iman ile ölmemiz de insan olarak ölmemizin sonucudur. En çok düşünmemiz gereken de, nasıl yaşarsak öyle öleceğimiz hakikati olmalıdır.

Sözün özü; “Ey inananlar! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.”


Aile Danışmanı/ Psikolog Asiye Türkan