Rüşdü Erdelhun’un darbeci askerlere karşı nutku ve darbe karargahinin Kara Harp Okulundan Tuzla Piyade Okuluna taşinmasi
27 Mayıs 1960 darbesinin Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun, ABD’nin ülkemizde darbe yapacağının istihbaratını almıştı. Askerlerin siyasete karışmasının ne derece kötü sonuçlar doğuracağını görmüş ve bunun ülkemize vereceği zararları fark etmişti. Komuta kademesinde bulunan fakat darbeden sonra emekli edilen 265 general ve 5000’e yakın subay da aynı düşünceye sahipti.
Fakat içlerinde Ümit Özdağ’ın babası Yüzbaşı Muzaffer Özdağ’ın da bulunduğu ABD’nin kandırmış olduğu subaylar; vatan hainliğine eşdeğer bir darbe kararı almışlardı. ABD’nin gizli servis elemanları birçok ülkede olduğu gibi Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde sinsi bir şekilde yuvalanmış ve halkın seçtiği iktidarı devirmenin planlarını yapmıştı. Çünkü Adnan Menderes, Batının Türkiye’de kurmak istemediği çok önemli sanayi tesislerini Sovyetler Birliği ile beraber inşa ediyordu.
Darbe hazırlığını fark eden Erdelhun, faşist cunta yapılanmasının önüne geçmek için Ankara dışından takviye kuvvet getirilmesini emreder. Fakat CHP, darbeyi desteklemektedir. Bir de hükümet içinde cuntacılarla işbirliği yapan Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes bulunmaktadır.
Samet Kuşçu isimli bir subay, cuntacı subayları ifşa etmiş fakat mahkemede 27 Mayıs darbesini yapacak bu subaylar beraat ederken; Kuşçu hapis cezasına çarptırılmıştır. Kısaca ABD ve CHP, Menderes hükümetini yargı dâhil her yönden kuşatmıştır. Savunma Bakanının sinsiliği sayesinde Adnan Menderes kandırılır ve takviye kuvvet getirilmesi konusu rafa kaldırılır.
Erdelhun Paşa, yine de darbeyi önleyebilmek maksadı ile 27 Mayıs’tan bir gün önce cuntacıların da aralarında olduğu subayları Genelkurmay Karargahı’nda toplar ve tarihe geçecek şu konuşmayı yapar:
“1912 Balkan Harbi’nde Silahlı Kuvvetler; İttihatçı ve İtilafçı diye ikiye bölündü. Emir komuta ve idarenin muhal (boş) olması neticesinde Osmanlı İmparatorluğu parçalandı. Bütün bu misaller askerlerin mesleklerinden gayri bilmedikleri ve rejimin kendilerine vermediği hakları zorla alarak ya aşırı milliyetperverlik ya da birden, sıfırdan yüze çıkabilmek için yaptıkları hareketlerdir. Anayasa iç hizmet kanunu ile silahlı kuvvetler, millet iradesi yetkisine verilmiştir. Parlamento ve onun icra ettiği hükümetin elindeki bir kuvvettir. Demokratik rejimlerde parlamento ve hükümet, milletin seçimi ile meydana gelir. Partiler içerisinde en çok rey alan iktidara geçer. Bugün Demokrat Parti iktidardır. Silahlı Kuvvetler parti diye değil, seçimle gelmiş bir iktidar hükümetinin emrindedir. Yarın seçimleri Halk Partisi kazanırsa ordu onun başkanına da itaat etmeye ve emirlerini yapmaya mecburdur. Seçimle gelen hangi iktidar veya partinin herhangi bir kusuru olursa onu millet takdir eder. Ve seçmez, düşürür. Kulağıma gelen bazı haberlere göre Ankara’da 60 kadar subay Sayın Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nü ve Millet Meclisi’ni basarak istifalarını isteyecekmiş. Bugün Türkiye’nin en değerli malı Silahlı Kuvvetlerdir. Bunun diğer maddi ve fiziki kıymetlerinden başka hassaten itaatkârlığı, hükümet ve milletime; kanunlarına riayeti sayesinde malıdır. (Silahlı Kuvvetler’de) Kıta ile veya kıtasız, cüzi ve külli yapılacak böyle bir hareket, yukarıda Türkiye için değerli mal olarak ifade ettiğim biricik kıymetli silahlı kuvvetlerin bu değerini gaip etmesiyle (kaybetmesiyle) neticelenir. Sonra, demokrasiye ve seçime bir darbe olacak böyle bir hareketin milletin büyük ekseriyetince tutulmayacağından neticesi hüsran olur.”
Sözlerini askerlerin siyasete müdahaleleri konusunda örneklerle sürdürür: “1941’de İkinci Dünya Harbi’nde Japonlar, Amerikalılarla anlaşmaya çalışırken silahlı kuvvetlerin tazyiki ile Pearl Harbour baskını yapılarak Amerika ile harbe tutuşmuş ve neticesinde mağlup olup kayıtsız şartsız teslim olmuşlardır. Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin Geminis hükümetine müdahalesi neticesinde Milli mücadelede bize karşı mağlup olmuşlardır. İtalyan ordusunun Mussolini ile faşizme kayması neticesinde silahlı kuvvetler siyasete girmiştir.”
Erdelhun, bu konuşmadan yalnızca 12 saat sonra 27 Mayıs günü gece saat 3’te tutuklanarak Harp Okulu’na götürülür. Küfürler altında hakarete uğrayarak yaka paça dövülerek askeri disiplini ayaklar altına alan cuntacı askerler tarafından aşağılanır.
Darbeci faşist Muzaffer Özdağ'ın Harp Okulu öğrencilerini kandırarak Genelkurmay Başkanını dövmesi tarihimize düşen kirli bir an ve lekedir. Düşünün bir Yüzbaşı, Orgenerali diger faşistlerle beraber yaka paça tekmeleyip hastanelik ediyor. Şimdi ise Ümit Özdağ babasının çirkin davranışını övüne övüne anlatmaktan cekinmiyor. İste bu darbeciler eskiden olduğu gibi utanmaz ve arlanmaz hayasız faşistlerdir.
Aradan 63 yıl geçtikten sonra darbeci faşistler ABD'nin planlarına uygun olarak yeni bir kalkışma yapmaya karar vermişler ve merkez karargahı olarak Kara Harp Okulu yerine Tuzla Piyade Okulunu seçmislerdir. Çünkü bu Kara Harp Okulu çok göz önünde ve Milli Savunma Üniversitesine bağlı olarak darbe için elverişli değildi.
Namaz kılan teğmenleri hedef alan bu darbe heveslisi faşist subaylar, kiskirtmalar ile disiplinsizligin ayyuka çıktığı Piyade Okulunda askerlikte asla kabul edilemez olan subayları darp etme suçunu islemişlerdir.
Aynı Menderes gibi Erdoğan'da bu çirkin kalkişmayi görmezlikten gelerek örtmeye çalışmaktadır. Menderes bu hatasını idam edilerek şehit olarak ödedi.
Lakin Erdoğan daha 7 yıl önce gerçekleştirilen 15 Temmuz 2016 kalkışmasında ders almamış gibi görünmektedir. Milli Savunma Bakanı olarak atadıgı Yaşar Güler, Genelkurmay Başkanı olarak demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinden habersiz bir komutan görüntusündedir. Darbe karargahı olarak anılan Tuzla Piyade Okulunda meydana gelen kalkismanin failleri hakkında ciddi bir işlem yapmayarak büyük bir skandala daha imza atmıştır. En azından askeri disiplin için bazı subayları hapse attirması gerekiyordu.
Eğer darbeci tegmenleri koruyan ve hapsetmeyen komutanlar var ise bunun acilen gereği yapılmalı bu sefer görevinde ihmal suçu işleyen komutanları Bakan veya Genelkurmay Başkanı hapse atmalıydı.
Malesef 63 yıl önce olduğu gibi ordumuz Patagonya Silahlı Kuvvetlerine benzetilmeye çalışılmaktadır.
Bundan sonrasında tekrar aci olaylarin yaşamamasi için 15 Temmuz 2016 da Kara Harp Okulunda olduğu gibi Tuzla Piyade Okulunun kapatılması veya bastan asagiya elden gecirilmesi gereklidir. Eğer sonuç alınmazsa disiplinsizlik başka okullara da yansıyacaktır. Çünkü subaylarin dövulmesi olayina 70-80 civarinda ögrenci subay katilmis olup hic bir askere hapis cezasi verilmemistir.
Askeri Ceza Kanunu cok açık hükümler içermektedir. Kalkişmaya katilan ögrenci subaylar ve bunlarin azmettiricisi olan başta bölük komutanları derhal hapse atilarak disiplinsizligin ne derece kötü oldugunu dost düşman herkese göstermek gerekliydi. Fakat aradan bir buçuk ay gecmesine ragmen bütün darbeci komutanlar ayni küfurbaz Osman Özbek gibi serbestçe paşapaşa gezmektedirler.
Darbeci kalkismalar yuzunden Türkiye en az 40 sene geriye gitmiştir. Daha kötüsü ise darbeci askerlerin kurmuş olduğu “askeri vesayet sistemi” sayesinde her 10 senede bir darbeler yapılması sağlanmıştır. Bu durum son olaydan anlaşıldığı üzere hala devam etmekte hiç bir ders alınmadığı anlaşılmaktadır.
İşte Erdelhun’un sözlerinin aksine hâlâ askeri okullarda devrimci ve darbeci ruhu ayakta tutan eğitime ve müsamerelere devam edilmektedir. Halkın seçtiği yöneticilere bağlılığı arttırmak yerine öğrenciler, CHP’nin faşist ruhlu 6 ok ilkelerini benimsemeye ve itaat etmeye zorlanmaktadırlar.
Umulur ki; Erdoğan hükümeti ülkemizin karşı karşıya kaldığı bu büyük tehlikeye karşı gerekli tedbirleri alır. 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden şu ana kadar yapılan icraatlar yeterli değildir.
Halkın seçtiği siyasetçilerin yönetimine saygı duyulması için Erdelhun’un yukarıda arz ettiğim konuşmasını bütün askeri okul öğrencilerine öğretmek ve benimsetmek için çalışmalar yapılması zorunludur, vesselam…