HİÇ ESKİMEYEN TÜRKÇE; OSMANLICA
Osmanlıca, Osmanlı'nın Türkçesidir.
Oysa ki, Osmanlıca, bizim ata dilimizdir.
Bu toprağın mahsulüdür.
Kendi dil ve kültür fırınımızda asırlarca yoğurup, pişirdiğimiz... Bize özgü...
Osmanlıca, farklı dillerin bir bileşkesi olarak tanımlanmış olsa da, bu dilin ana omurgasını, Anadolu coğrafyasına özellikle 11. yüzyıldan itibaren gerek fetih gerekse de göç gibi sebeplerle yoğun bir şekilde yerleşmiş bulunan Türkmen nüfusun konuştuğu ve yazdığı dil olan Türkçe oluşturmaktadır.
Arapça ve Farsçadan dilimize taşınan kelimelerin birçoğu ise anlam bakımından bazı değişimlere uğrayarak aşama aşama Türkçenin kelime haznesine girmiştir.
Beylikler dönemi boyunca da Türkçe, Anadolu coğrafyasında egemen dil olarak yerini önemli ölçüde korumuştur.
Karamanoğlu Mehmet Bey'in Türkçe hakkındaki fermanı dil konusunda o dönemin durumunu göstermesi bakımından önemli bir belgedir.
Osmanlı Türkçesi başlangıçta daha çok ulema ve yönetici sınıf arasındaki yazışma ve edebi dil olarak kendisini göstermeye başlar. Süreç içinde de kullanım alanı genişleyerek, bu çevrenin dışında Osmanlıca, esas olarak Türklerin konuştuğu ve yazdığı bir dil olarak toplumsal kültüre yerleşmeye başlar.
Osmanlı Türkçesini Türkçenin dışında ayrı bir dil olarak tasnif etmek düşüncesinin arkasında ise, bugünkü nesil ile geçmiş nesil arasındaki kültür bağını koparma gayesi vardır.
Tarihimizi sadece son bir asırdan ibaret saymak suretiyle sahip olduğumuz onlarca asırlık kültür birikimini de yok saymak istemektedirler.
Osmanlıca, Türkçe'dir. Bu coğrafyada yaşayan Türklerin ata lisanıdır. Osmanlı döneminde kullanılan dil Osmanlıca değil, eski Türkçe'dir.
Osmanlıca; Türklerin yüzyıllar boyunca geliştirdikleri özgün bir dildir. Hem Arapçadan hem Farsçadan faydalanmış ama ikisi de olmamıştır. Gelecekle geçmiş arasındaki köprüyü sağlam kurabilmenin yolu, Osmanlı Türkçesini okuyup anlayabilmekten geçmektedir.
Bazı Osmanlıca Kelimeler ve Anlamları:
akıbet : sonuç
aksülamel : tepki, reaksiyon
amil : etken, sebep
bilhassa : özellikle
efkar : düşünce, fikir
elzem : çok gerekli , telakki : kabul etme
fazilet : erdem
feragat : hakkından kendi isteğiyle vazgeçme
hilkat : yaradılış , fıtrat
hülasa : özetle, kısaca
icabet : bir çağrıya gitme
içtima : toplantı
içtimai : toplumsal
ihtilaf : ayrılık , uyuşmazlık
ihtiras : aşırı güçlü istek, tutku
ilhak : katma, bağlam
iltica : sığınma
inkisârı hayâl : hayal kırıklığı
insiyak : içgüdü
intiba : izlenim
intibak : uyum
intikal : geçiş
iptidai : ilkel , mübalağa : abartı
istinat : dayanma
istitrat : sırası gelmişken söylenen söz
işkal : güçleştirme, zorlaştırma
itidal : ölçülülük , soğukkanlılık
itiyat : alışkanlık , tenkit : eleştiri
lalettayin : Eskimiş, sıradan
mahir : becerikli , yetenekli
mahiyet : öz, esas
mamafih : bununla birlikte
mazi : geçmiş
mefhum : kavram
memba : kaynak
metanet : dayanıklılık
mihnet : sıkıntı
mugayir : aykırı
muhayyel : hayal gücüyle yaratılan, hayal edilen.
muhtelif : çeşitli , müteşekkil : oluşmuş
mukadderat : yazgı
mukavemet : dayanma, karşı koyma
muvaffakiyet : başarı
muvazene : denge
muzdarip : ızdırap ve acı çeken
müfrit : aşırı
mülaki : kavuşan
müsamaha : hoşgörü
müsavat : eşitlik, denklik
müstehzi : alaycı
müteessir : üzülmüş, üzgün
mütenasip : orantılı
mütemadiyen : sürekli, ara vermeden
müteyakkız : uyanık, tetikte
müşahede : gözlem
müşfik : sevecen
mütefekkir : düşünür
nedamet : pişmanlık
rikkat : naziklik
riyazet : nefsin isteklerini kırma
riyaziye : matematik
sakil : çirkin
salahiyet : yetki
sergüzeşt : macera
serzeniş : yakınma
şahika : doruk
tahakkuk : gerçekleşme
taltif : ödüllendirme
tasvip : onama , uygun bulma
tazip : sıkıntıya sokma, üzme
teferruat : ayrıntı
tekerrür : tekrarlanmainkişaf : gelişme , gelişim
temayül : bir tarafa eğilme, meyletme
teşci etmek : cesaretlendirmek , yüreklendirmek
tetkik : inceleme , araştırma
tevarüs : Kalıtım yoluyla birinden diğerine
tezahürat : Belirti
taassup : bağnazlık
tefsir : yorumlama
tevekkeli : boşuna
tumturaklı : Anlama bir şey katmayan
vasıl olmak : ulaşmak, varmak
vakar : ağırbaşlılık
vakfetmek : adamak
vecize : özdeyiş
veçhe : yön
vuzuh : açıklık , aydınlık
yeis : umutsuzluktan doğan karamsarlık, üzüntü
zail : ortadan kalkan
zümre : topluluk
Esenlikle kalın vesselâm!*
*Vesselâm: Osmanlıca 'da konuşmanın ve cümlenin bitiminde kullanılan bir sözcüktür. Kelime anlamı;“işte o kadar” ve “artık bitti” anlamına çıkmaktadır. Vesselam sözcüğünün Osmanlı döneminde mektup sonlarına da eklendiği bilinmektedir.