AVCIYA TORPİL GEÇME
Özgürlük, kanatlarımızdan biridir.
Dilediğimiz yere uçabilmemizi sağlayacak olan.
Yetkeci, otoriter basınca karşı koymamızı sağlayacak olan cesaret ise, diğer kanadımızdır.
Benliğimize yönelik etki oluşturma amaçlı dışsal müdahalelere karşı kendimizi koruyacak olan güvenli bir alan oluşturmak ve olası ihlalleri engelleyebilmek için etrafımıza kalın çizgiler çekmemizin lüzumu vardır.
Takınacağımız bu davranışı sosyal ilişkilerde tutarlı bir hale getirebilmenin ön koşulu ise, başkalarının alanını da ihlal etmemekten geçmektedir.
Düşünce üretimi, yaşam tarzı, ifade özgürlüğü, yazmak, çizmek gibi ideolojik duruşumuzu yansıtan unsurların her biri kanatlarımızda bulunan birer tüydür.
Kanadı yaralı bir kuşun uçamayacağı gibi, özgürlüğü kısıtlı insanlar da içinde bulundukları sosyal çevrede kendilerini adeta bir tutsak olarak hissedeceklerdir.
Sosyal tutsaklığımıza sebep olabilecek olan özgürlük avcılarının hedefi olmaktan bizleri koruyacak ve kurtaracak olan yegane zırh ise, cesaret gömleğini giymektir.
Sizin kanatlarınız var mı?
Kanadı kırık kuş olarak yaşamak zulümdür.
Toplum olarak üzerimize vazife olmayan işlere karışmayı çok severiz.
Haddimizi bilme ve buna göre davranış sergilemeyi, ve dahi bu manada karşımızdakinin hakkına saygı göstermek gereğini çoğu kez unuturuz.
Bekara, "ne zaman evleneceksin?"
Evlilik kararı alsa, "söz, nişan, düğün ne zaman, nerede?"
Düğün olur, "bebek var mı, neden düşünmüyorsunuz?"
Sanki kendileri bakacaklar.
Öğrenciye, "sınav nasıl geçti, nereyi kazandın?"... Meslek tercihine kadar bilirkişilik.
Zannedersiniz eğitim giderlerini kendileri karşılayacak.
"Askere gittin mi? İş buldun mu?" Sanırsınız ki iş bulma kurumu, yahut insan kaynakları yetkilisi.
Çözüm değil, sorun üreten ve strese sebep olan gereksiz meraklılık silsilesi ve bitmeyen sorular...
Bütün bu sorular meraklı avcının kurşunudur.
"Sanane!" demeyi öğrendiğimiz gün özgürüz.
Üzülür, kırılır düşüncesi bile avcıya torpil geçmektir.
Sınırınızı ihlal edenlere bir kere sarı kart sonrasında da kırmızı kart göstermek sizi maçın galibi yapacaktır, unutmayın!
Bir hikâye:
Adam, bir doktora gidip son zamanlarda gözlerinin dışarıya fırladığını ve kulaklarının uğuldadığını söyleyerek yardım istedi. Doktor, adamı muayene ettikten sonra ciddi bir eda ile başını sallayıp “Bademciklerinizin alınması gerekiyor!” dedi. Adam bademciklerini aldırdı fakat, bunun bir faydası olmayınca, başka bir doktora gitti. Bu doktor ise adama bütün dişlerini çektirmesini söyledi. Adamcağız dişlerini toptan çektirdi.
Ama ne gözlerinin patlaklığı geçti ne de kulaklarının uğultusu dindi.
Altı aylık ömür...
Adam üçüncü bir doktora görünmeye karar verdi. Bu doktor, adama altı aylık ömrü kaldığını söyleyince adam çok üzüldü.
Madem yakında ölecekti, bari o zamanda kadar krallar gibi yaşamalıydı. Gıcır gıcır son model bir araba aldı, üniformalı bir şoför tuttu, şehrin en iyi otellerinden birisinde suit bir daireye yerleşti. En lüks terziye yirmi adet kostüm diktirdi. Hatta gömleklerini bile ısmarladı.
Gömlekçinin teşhisi.
Gömlekçi:
"Kol 16, yaka 39" diye ölçülerini alırken adam:
"Yaka 37 diye" düzeltti.
Gömlekçi tekrar ölçüp "39" diye ısrar edince adam:
"Ama ben hep 37 yaka giyerim" dedi.
Bunun üzerine gömlekçi omuz silkip:
"Siz bilirsiniz!" dedi. "Ama ben sizi uyarıyorum, 37 yaka giymeye devam ederseniz gözleriniz patlar, kulaklarınız da uğuldar!".
Kimseyi memnun edemeyiz.
İnsanlara göre hayat yaşamak, başağrısı, kalp sızısı, kulak uğuldaması ve ruh çöküntüsüdür.
Özgürlük, telif hakkımızdır, vesselâm.
Özgürlük, kanatlarımızdan biridir.
Dilediğimiz yere uçabilmemizi sağlayacak olan.
Yetkeci, otoriter basınca karşı koymamızı sağlayacak olan cesaret ise, diğer kanadımızdır.
Benliğimize yönelik etki oluşturma amaçlı dışsal müdahalelere karşı kendimizi koruyacak olan güvenli bir alan oluşturmak ve olası ihlalleri engelleyebilmek için etrafımıza kalın çizgiler çekmemizin lüzumu vardır.
Takınacağımız bu davranışı sosyal ilişkilerde tutarlı bir hale getirebilmenin ön koşulu ise, başkalarının alanını da ihlal etmemekten geçmektedir.
Düşünce üretimi, yaşam tarzı, ifade özgürlüğü, yazmak, çizmek gibi ideolojik duruşumuzu yansıtan unsurların her biri kanatlarımızda bulunan birer tüydür.
Kanadı yaralı bir kuşun uçamayacağı gibi, özgürlüğü kısıtlı insanlar da içinde bulundukları sosyal çevrede kendilerini adeta bir tutsak olarak hissedeceklerdir.
Sosyal tutsaklığımıza sebep olabilecek olan özgürlük avcılarının hedefi olmaktan bizleri koruyacak ve kurtaracak olan yegane zırh ise, cesaret gömleğini giymektir.
Sizin kanatlarınız var mı?
Kanadı kırık kuş olarak yaşamak zulümdür.
Toplum olarak üzerimize vazife olmayan işlere karışmayı çok severiz.
Haddimizi bilme ve buna göre davranış sergilemeyi, ve dahi bu manada karşımızdakinin hakkına saygı göstermek gereğini çoğu kez unuturuz.
Bekara, "ne zaman evleneceksin?"
Evlilik kararı alsa, "söz, nişan, düğün ne zaman, nerede?"
Düğün olur, "bebek var mı, neden düşünmüyorsunuz?"
Sanki kendileri bakacaklar.
Öğrenciye, "sınav nasıl geçti, nereyi kazandın?"... Meslek tercihine kadar bilirkişilik.
Zannedersiniz eğitim giderlerini kendileri karşılayacak.
"Askere gittin mi? İş buldun mu?" Sanırsınız ki iş bulma kurumu, yahut insan kaynakları yetkilisi.
Çözüm değil, sorun üreten ve strese sebep olan gereksiz meraklılık silsilesi ve bitmeyen sorular...
Bütün bu sorular meraklı avcının kurşunudur.
"Sanane!" demeyi öğrendiğimiz gün özgürüz.
Üzülür, kırılır düşüncesi bile avcıya torpil geçmektir.
Sınırınızı ihlal edenlere bir kere sarı kart sonrasında da kırmızı kart göstermek sizi maçın galibi yapacaktır, unutmayın!
Bir hikâye:
Adam, bir doktora gidip son zamanlarda gözlerinin dışarıya fırladığını ve kulaklarının uğuldadığını söyleyerek yardım istedi. Doktor, adamı muayene ettikten sonra ciddi bir eda ile başını sallayıp “Bademciklerinizin alınması gerekiyor!” dedi. Adam bademciklerini aldırdı fakat, bunun bir faydası olmayınca, başka bir doktora gitti. Bu doktor ise adama bütün dişlerini çektirmesini söyledi. Adamcağız dişlerini toptan çektirdi.
Ama ne gözlerinin patlaklığı geçti ne de kulaklarının uğultusu dindi.
Altı aylık ömür...
Adam üçüncü bir doktora görünmeye karar verdi. Bu doktor, adama altı aylık ömrü kaldığını söyleyince adam çok üzüldü.
Madem yakında ölecekti, bari o zamanda kadar krallar gibi yaşamalıydı. Gıcır gıcır son model bir araba aldı, üniformalı bir şoför tuttu, şehrin en iyi otellerinden birisinde suit bir daireye yerleşti. En lüks terziye yirmi adet kostüm diktirdi. Hatta gömleklerini bile ısmarladı.
Gömlekçinin teşhisi.
Gömlekçi:
"Kol 16, yaka 39" diye ölçülerini alırken adam:
"Yaka 37 diye" düzeltti.
Gömlekçi tekrar ölçüp "39" diye ısrar edince adam:
"Ama ben hep 37 yaka giyerim" dedi.
Bunun üzerine gömlekçi omuz silkip:
"Siz bilirsiniz!" dedi. "Ama ben sizi uyarıyorum, 37 yaka giymeye devam ederseniz gözleriniz patlar, kulaklarınız da uğuldar!".
Kimseyi memnun edemeyiz.
İnsanlara göre hayat yaşamak, başağrısı, kalp sızısı, kulak uğuldaması ve ruh çöküntüsüdür.
Özgürlük, telif hakkımızdır, vesselâm.