SİYONİST OYUNUN DUBLÖR OYUNCULARI
"Kudüs bir sınav kâğıdı, her mü'min kulun önünde..."
Cahit Zarifoğlu
20. yüzyıldan 21. yüzyıla çözümsüz bırakılarak taşınan dünyanın kronikleşen birkaç önemli sorunun belki de en başında Filistin sorunu ve Kudüs'ün statüsü ile ilgili olanı gelmektedir.
Sorunun çözümünü zorlaştıran ve çıkmaza sokan ise, küresel düzeydeki lobileri vasıtasıyla etkili olan bir Yahudi varlığı ve bunların siyonist emelleridir.
Siyonist Yahudiler, Arz-ı Mev'ûd adını verdikleri ve Nil Nehri'nden Fırat ve Dicle'ye kadar olan tüm toprakları kendilerine vadedilmiş yurt olarak görmektedirler.
Fanatik Yahudiler, siyonizmi, kendilerini bu amaca götürecek olan kutsal bir ideoloji olarak kabul etmekte ve bu doğrultudaki eylemlerini de bir asırdan beri adım adım gerçekleştirmektedirler.
Doğu Akdeniz'de İsrail devletinin kurulması ile ortaya çıkan bu "de facto" durumu elbette sadece Yahudi lobisinin bir başarısı olarak ele alamayız.
Orta Doğu'nun karmaşık denkleminin içinden siyonist bir İsrail oluşturma projesini başarıya götüren asıl güçler ise, başta İngiltere olmak üzere batılı devletler olmuştur.
Şöyle ki; Osmanlı Devleti'nin çözülme sürecinde Orta Doğu'daki durumun kendileri için elverişli hale geldiğini düşünen batılı devletler, ellerinde tuttukları İsrail kartını tedricen oyuna sokmuşlardır.
Asırlarca Osmanlı Devleti'nin yönetiminde huzurlu belde olarak Filistin'de birarada yaşayan farklı inanç gruplarına mensup topluluklar, türlü tuzaklar, komplolar ve fitne ile karşı karşıya bırakılmışlardır.
Osmanlıların kutsal beldeler olarak kabul ettiği ve özel bir statü verdikleri yerleşim alanlarındaki Filistinli Araplar, sözde bağımsızlık ideallerine erişeceklerini düşünürek adım adım merkezi idareden kopmayı tercih etmişler, ancak süreç umdukları biçimde sonuçlanmamış ve başta Kudüs olmak üzere birçok yerleşim alanı Yahudiler tarafından doldurulmuştur.
Tüm bu gelişmelerin günümüze yansıması ise, İsrail'in yayılmacı devlet siyasetinin ürettiği Filistin topraklarının işgali ve buralara Yahudi nüfusu yerleştirmesi, bölgeyi bir ateş çemberinin içine itmiştir.
Filistinli Arapların, İsrail'in bu işgal politikasına itirazı uluslararası platformlarda sıklıkla dile getirilse de makul bir karşılık bulamamıştır.
Bu durum karşısında Filistinli Araplar, İsrail'in yayılmacı siyasetine karşı bir direniş (intifada) hattı kurmak mecburiyetinde bırakılmışlardır.
1970-80'lerde FKÖ'nün diplomasiyi önceleyen yatay siyasal duruşu, yerini HAMAS örneğinde olduğu gibi mücadeleyi dikey biçimler altında sürdürme iradesini ortaya çıkarmıştır.
Geçen haftanın sonunda yaşanan gelişmeleri de işte bu zeminde ele almalıyız.
Bölgede çok sayıda oyun kurucu aktör devletler yer almakta; ve bunların herbiri de buraları kendi küresel çıkarları bakımından dizayn etmek istemektedir.
Başta ABD, İngiltere ve AB, bölgedeki çatışma potansiyelinden elde edecekleri faydaları temin için her türlü planı devreye sokacaklarından hiçbir kuşkumuz yoktur.
Buna Rusya ve İran'ı da eklediğinizde durumun nerelere kadar gidebileceğini öngörmek zor olmasa gerekir.
Gerek coğrafi yakınlık ve gerekse de burada yaşayan Filistinli Araplar ile olan tarihi, dini ve kültürel bağlarımız nedeniyle bölgedeki gelişmeler en çok bizi ilgilendirmektedir.
Türk dış politikasının asırlar boyunca elde etmiş olduğu diplomasi tecrübesi devreye girdiği takdirde, burada emperyal amaçlar için bulunan güçler, istediklerini alamadan oyun dışına atılabilirler.
Bunun için hamasetten uzak akılcı (rasyonel) bir plana ihtiyacımız vardır.
Konuya, Doğu Akdeniz'deki stratejik çıkarlarımızı önceleyen bir siyasal duruş perspektifinden yaklaşmalıyız.
Kronikleşen Kudüs ve Mescid-i Aksa gibi kutsal yerlerin statüsünün yeni baştan ele alınması ise, muhtemelen uzunca bir sürece ihtiyaç duyacaktır.
Burada Türkiye'nin askeri çözümler üretecek potansiyeli elbette vardır ama, bu durumu daha da karmaşık hale getirebilme potansiyelini de içinde taşımaktadır.
Türkiye, başta Körfez ülkeleri olmak üzere ancak tüm İslam ülkelerini bu meselenin içine aldığı takdirde süreci yönetmeye talip olmalıdır.
Neden mi?
Yüzyıl önce yaşadıklarımızı bir kez daha yaşamamak için...
Gönlü, kıbleye (Mescidi Aksa'ya) bakmayanın imamı siyonizmdir!
Filistin'li din kardeşi için gözyaşı dökemeyenlerin safı, yahudilerin ağlama duvarıdır, veselam!