"KANLI NOEL"
Kıbrıs / 20-21 Aralık 1963
Rumların, Ada'da Türklere karşı uyguladığı baskı ve zulme son vermek amacıyla 48 yıl önce düzenlenen Kıbrıs Barış Harekatı, Türkiye'nin zaferi ve yok edilmek istenen Kıbrıs Türklerinin de yeniden doğuşu olarak tarihe geçti.
Peki, 20 Temmuz 1974'te başlatmış olduğumuz bu "harekat" sürecine nasıl gelindi?
Kıbrıs’ta 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tek taraflı bozan Rumlar, terör örgütü EOKA'yı kurarak Türklere karşı bir savaş başlattılar. Rumların tek bir amacı vardı: Kıbrıs Adasını Yunanistan’a bağlamak...
Kıbrıs’ta Rumların saldırılar Aralık 1963’te başladı. Giderek artırdıkları saldırılarını sistematik biçimde adım adım vahşet boyutuna taşıyan Rumların en kanlı terör eylemlerinden biri ise, tarihe "Kanlı Noel" olarak geçmiş bulunan saldırı idi. Bu saldırılarda 364 Türk şehit edildi. 103 Türk köyü boşaltıldı. Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alay Komutanlığı'nda görevli olan Binbaşı Nihat İlhan'ın eşi ile 3 çocuğu da bu kanlı saldırılarda vahşice katledildi. (Şehitlerimizin ruhları şad olsun!)
Yaşanan bu gelişmeler üzerine Türkiye, Lefkoşa üzerinde savaş uçaklarını uçurdu, Rumlara ilk uyarı yapıldı.
Birleşmiş Milletler Barış Gücü 14 Mart 1964’te Ada’ya ulaştı. Ancak Rum saldırıları önlenemedi.
Yüzbaşı Cengiz Topel hunharca şehit edildi.
Erenköy’de Türk Hava Kuvvetleri’nin gerçekleştirdiği uyarı uçuşları direnişte etkili oluyordu. Bu uyarı uçuşları sırasında Yüzbaşı Cengiz Topel’in kullandığı jet yerden isabet aldı. Paraşütle atlamayı başaran Topel, indiği Rum köyü yakınlarında esir alındı. Sonrasında ise işkenceyle şehit edildi.
Süregelen bu katliamlar nedeniyle Türkiye’de Kıbrıs’a müdahale için sesler yükseldi. TBMM, dönemin hükümetine Kıbrıs’a müdahale yetkisi verdi. 7 Haziran’da Ada'ya müdahale edileceği bildirildi. Ancak dönemin ABD Başkanının yazdığı ve tarihe 'Johnson Mektubu' olarak geçen mesajdan sonra Kıbrıs’a müdahale planı rafa kaldırıldı.
1970'lerin ortalarına doğru Türkiye yeniden harekete geçti. Türkiye'nin Ada'ya dönük bu politikasının ardından Rum terör örgütü EOKA’nın saldırıları daha da arttı. 15 Temmuz 1974'te EOKA lideri Nikos Sampson, Ada'yı Yunanistan'a bağlamak için Rum lider Makarios'a karşı darbe yaptı.
Kıbrıs'ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne kastedilmesi üzerine Türkiye, ilk aşamada diplomatik girişimler başlattı.
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit 17-18 Temmuz 1974'te "Garantör Ülkeler" olarak Türkiye ile İngiltere arasında Kıbrıs'taki darbenin ardından atılabilecek adımlara yönelik olarak Londra'da görüşmeler yaptı. İngiltere, Kıbrıs’a müdahaleye yanaşmayınca, Türkiye 1960 Garanti Antlaşması'ndan doğan garantörlük hakkını kullandı.
Başbakan Ecevit Diplomatik görüşmeleri yürütmek için Londra'da olduğu için yerine vekalet eden Başbakan yardımcısı Necmeddin Erbakan, Bakanlar Kurulu kararıyla, 20 Temmuz 1974'te Kıbrıs Barış Harekatı'nı başlatma kararı aldı.
Ve Barış Harekatı başarı kazandı.
Kıbrıs Barış Harekatı 20 Temmuz günü sabahın ilk ışıklarıyla başladı. Havadan ve denizden Kıbrıs’a çıkan Türk askeri, Kıbrıslı Türk Mücahitlerle omuz omuza çarpıştı.
Türkiye, harekatı Güvenlik Konseyi’nin kararına uyarak 22 Temmuz 1974’te durdurdu.
Türkiye, Yunanistan ve İngiltere bir araya gelerek Kıbrıs sorununun çözümü için görüşmelere başladı. Ancak Temmuz sonunda başlayan Cenevre görüşmeleri sonuçsuz kalınca, harekatın ikinci bölümü "Ayşe tatile çıksın" parolası ile 13 Ağustos’u 14 Ağustos’a bağlayan gece başlatıldı. Barış Harekatı ile Türk askeri büyük başarı kazandı ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kuruluşunun temeli atıldı.
Lefkoşa'da diş hekimliği yaptığı sırada "Kanlı Noel" saldırılarına tanıklık etmiş olan doktor Hüsrev Dağseven'in anlatımlarında yer alan bazı olayları burada bir kez daha anımsatmalıyım.
Dr. Hüsrev Dağseven, Kanlı Noel olaylarına gelinmeden önce Rumların Türklere yönelik hakaret ve ufak çaplı saldırılara giriştiklerini ve bu yaşananlar nedeniyle de bir şeylerin olacağını hissettiklerini; 1963 yılının 20 Aralık'ı 21 Aralık'a bağlayan gecesinde ise Rumların sistemli olarak Türklere yönelik katliamlara başladığına tanıklık ettiklerini aktarıyordu.
Hekim olduğu için kendisinin daha çok toplu mezarların açılmasında ve ilk teşhiste iki hekim olarak görev aldıklarını ifade eden Dağseven, mesleğinde ilk toplu katliama bugünkü ismiyle Türkeli olan Ayvasıl'da şahit olduğunu dile getirirken, "Bunlar doğrudan bir katliamdı. Türk halkına karşı yapılmış bir etnik temizlik, bir soykırımdı. Allah bize bir daha böyle bir vakayı yaşatmasın. Çok kanlı olaylardı. Daha sonra adı Türkeli olan bölgeye gittik. Hava soğuk ve yağışlıydı. Bir tarlada toplu mezar olduğu bilgisiyle kazıya başladık. Toplu mezarı kazarak, şehitleri çıkarıp, Lefkoşa'ya teşhise gönderdik. O anda kimin katledildiğini teşhis edemiyorduk, çünkü cesetler deformasyona uğramıştı. Toplu mezara gömülenler 14-17 gün önce şehit edilmişlerdi." diyordu.
Türkeli'ndeki (Ayvasıl) toplu mezardan 1964 yılındaki kazılarda ilk etapta 9 olmak üzere toplam 21 Kıbrıs Türkü'nün cenazesine ulaştıklarını belirten Dağseven, "Cesetlerinde işkence emareleri bulunan katliam kurbanları, katledildikten sonra kamyonlara yüklenmiş, toplu mezarlara boşaltılmış ve üzerleri buldozerlerle kapatılmıştı. Çoğu şehidin göğsünden ve sırtından vurulduğu anlaşılıyordu. Bunların tamamı sivillerdi. Bunları hatırladıkça halen duygulanıyorum ve insanlığımdan nefret ediyorum." diyerek, yaşanan vahşeti gözler önüne seriyordu.
"Küçük Ayşe'nin cenazesi toplu mezardan çıktı"
Rumların Kanlı Noel'de Kıbrıslı Türklere yönelik saldırılarını anlatırken zaman zaman duygulanan Dağseven, Türkeli'ndeki toplu mezardan çıkarılan katliam kurbanlarının arasında çocukların da bulunduğunu kaydediyordu.
Çamur haldeki toplu mezarlardan şehit naaşları çıkarılırken kazı yapanlardan bazılarının baygınlık geçirdiklerini, kendisiyle diğer hekim arkadaşının güçlü durmaya çalıştıklarını söyleyen Dağseven, sözlerini şöyle sürdürüyordu: "Bu olaylarda en çok bana tesir eden, daha önce ayda bir kere Girne bölgesindeki okullara giderek çocukları ağız ve diş sağlığı için kontrol ediyorduk. Oradan tanıdığım küçük Ayşe vardı. O küçük Ayşe'yi çok iyi tanırdım. Küçük Ayşe'nin cenazesi toplu mezardan çıktı, kucağıma aldım. Üzerinde en son gördüğümde olan kıyafetleriyle Türkeli'ndeki mezardan çıkardık. Cenazesini kucağıma aldım. Kendimden geçmiş, bayılmışım. Hala içim acıyor... Bugün bile hatırladıkça duygulanıyorum. Çok acı bir şeydi. Zavallı kız vurulmuştu. Yalnız Ayşe değil, annesi, babası, halası ve akrabaları da katledilmişti. O insanlar suçsuzdu. Bunlar doğrudan bir katliamdı."