BANA AMCA DEME...
Geçen eve dönmek için belediye otobüsüne bindim. Okuyucuya kartımı uzattım; “dı dıttt” dedi ve benim beş buçuk lirayı lüpletti. Geçen yıl yirmi lira yükler, bir ay idare ederdim. Şimdi elli lira yükletiyorum bir hafta gitmiyor. Neyse bu can sıkıcı konuyu bırakayım. Tek benim başımda değil geçim sıkıntısı. El ile gelen düğün bayram, demiş atalar...
Arkalara doğru yürürken önde karşılıklı konuşlanmış dörtlü koltuğa gözüm takıldı. Koltuklarda altmış üzeri çeşitli yaşlarda dört erkek oturuyordu.” E ee ne var bunda? Belediye otobüsleri bedava olunca onlarla dolu, hep de oturuyorlar zaten” diyebilirsiniz. Birinin tek gözü sargı bezi ile kapalı, yanındakinin alçılı kolu boynuna asılmış, karşıdaki en yaşlılarının sağ ayağı alçılı, onun yanındaki çenesinden tepesine sargı bezleri içinde. Hemen arkalarına oturdum. Yan koltukta yalnız oturan kırk yaşlarında bir adam gülümseyerek:
“Ya arkadaşlar geçmiş olsun da, hepiniz nasıl bir araya geldiniz?” derken gülümsemesi kahkahaya dönüştü. Bana da seyir çıkacak gibi...
Ona yakın olan gözü bantlı adam sağlam gözünü soru sorana döndürerek münasebetsize baktı:
“Sağ ol yeğenim. Dördümüz de hastaneden geliyoruz.”
Bacağı kırık olan adam: “Ne gülüyorsun? Açıkta bir şey mi gördün?” diye çıkıştı.
“Birbirinizle önceden tanışıyor muydunuz?” gözünü çevirmeye erinen sorunun muhatabı yanıt vermeyince eli sargılı olanı:
“Yok. Tanışmıyoruz. Hastane önünde otobüs beklerken tanıştık. Şu kafası sargılı olan beyin ameliyatı geçirmiş, kafası eskisinden iyi çalışmaya başlamış dedi ki: “Hepimiz Mesken tarafına gidiyoruz. Bir taksi tutalım. Zaten acılar içindeyiz” Kabul ettik. Bindik bir taksiye.”
“Taksiye bindiniz de nasıl otobüste buldunuz kendinizi?” Bacağı sargılı olan en yaşlıları sabrının sonuna gelmiş olmalı ki, meraklı adama sert sert bakarak:
“Sana ne? Hem sen neden güldün bize?”
“Hayır gülmedim.”
“Güldün. Gülmedi mi lan söyleyin?” diyerek öbürlerine baktı. Onların pek umursamadığın görünce: “Lan ben sizin için çabalıyorum. Müstahaksınız. Gelen gülsün, giden gülsün umurum değilsiniz.”
Eli sargılı olan: “Taksiye bindik. Bacağı kırık olan taksici ile pazarlığa tutuştu. Taksici: “ Taksimetre var amca ne yazarsa onu alırım” deyince “durdur taksiyi ben ineceğim diye bağırdı. Taksici insan evladıymış otobüs durağında durdu. O inince biz de indik tabii.”
Bacağı sargılı olan: “Sen neden güldün demin?” dedi yine. Yan koltuktaki adam ikinci de bezgin bir ifadeyle:
“Gülmedim dedim ya demin.”
“İnkâr etme bal gibi de güldün” diye bağırdı ve bastonunun birini adama dürtmek için hamle yapınca yanındaki çenesinden tepesine doğru sargısı olan, kafası ameliyattan sonra çalışmaya başlayan adam engel oldu. Onlara göre genç sayılan adam ineceği durağa mı geldi yoksa o saldırı girişiminden sonra can güvenliğinin tehlikeye girdiğini mi düşündü bilemiyorum, otobüsten indi. Ben onun yerine geçtim ki kahramanların yüzünü daha iyi göreyim. Yüzlerine arızalarına bakarken bacağı sargılı olan:
“Bak bak hala gülüyor” diyerekten koltuk değneğini bana doğru uzatırken deneyimli olan çenesinden sargılı adam engel oldu;
“Gülen adam indi. Bu başka biri.” dedi. “Sakının kelden körden topal geliyor sap yoldan” sözündeki gibi mayın üzerine oturmuşum haberim yokmuş. Merak işte...
“Geçmiş olsun” dedim yüzlerine bakarken. Ayağı kırık olan:
“Hem gülüyor hem de geçmiş olsun diyor” dedi. Bu sefer kolu sargılı adam:
“O indi dedi ya.” Bakarken bacağı kırık adamla göz göze geldim ki; gözlerinden ateş fışkırıyor adeta. “Amca senin adın ne?” diye sordum.
“Sana ne benim adımdan? Nüfusuna mı geçireceksin?” diye yanıt verdi.
“Nüfusuma geçirmek istesem de olmaz. Senin yaşın büyük. Mesela adın Ali ise; Ali Amca diye hitap etmek için sordum” dedim.
“Bana amca mamca deme! Ben senin amcan değilim!” dedi bağırarak. Otobüs durdu. Bacağı kırık olan koltuk değnekleriyle kapıya doğru yürüdü. Benim ineceğim durağa iki durak olduğu halde ben de onunla indim. Koltuk değneği menzilinden uzakta durarak:
“Amca evin uzak mı? Sana yardımcı olayım.” dedim sinirli sinirli:
“Bana amca deme demedim mi?” diye yine çıkıştı. Taksiye işaret ettim önünde durdu. Taksi kendiliğinden durdu sanıp arka koltuğa oturdu. Ben de öne bindim. Taksici: “Nereye gidiyoruz?” diye sordu. Ben sessiz kaldım ki arkadaki adresini söylesin.
“Ertuğrulgazi Mahallesi Yamanlar Sokak. Numara 1230. Kaça götüreceksin?” dedi. Taksiciye işaretle beş lira işareti yaptım. “Beş lira” dedi. Fiyat uygun gelmiş olmalı ki, ses etmedi. Evinin önüne geldik ben taksi parasını ödedim. Adam beş lira uzattı. Taksici: “Arkadaş ödedi.” Demesi adamı yumuşattı. “Sana yardım edeyim evine bırakayım” dedim. “Amca” diyemedim çünkü kızıyor.
Şimdi hanımı çay getrdi. Evinde sohbet ediyoruz bacağı kırık öfkeli adamla. Bakalım yazacak bir şeyler anlatacak mı? Anlatırsa yazacağım...
ahmet.kocak16@hotmail.com.