EYVALLAH!

Haftada bir işlerim nedeniyle ve kalabalıklara karışmak için Heykele giderim. Atatürk, İnönü, Cumhuriyet caddelerinde gezer, Ulu Cami yanındaki Cumhuriyet Meydanı’ndaki banklarda oturur, gelene geçene bakarım. İnsanların şeklini, şemalını, telaşını izler, konuştuklarını dinlerim.

Cumhuriyet Meydanı’ndaki banklara baktım her yer doluydu. Bankın birinde İki kişi oturuyordu. Boş yere ilişirken; “İyi günler “ dedim, duymadılar.

ÖNCESİ;

Genç olan:

“Amca her şey güzel! Ülkemiz güllük gülistanlık. Muhalefet pahalılık varmış gibi -turfanda sebzelere bakıp- ortalığı velveleye veriyor. Biz ne darlıklar gördük. Avrupa’da da pahalılık var. Onlar bizden bin beter. Marketlerinde mal yokmuş. Şükretmek lazım.” dedi. Beyaz, pos bıyıklı yaşlı adam:

“Evet haklısın. Bu kriz gelip geçici bir durum evladım. Hükümete güveniyoruz. Az sabır. Ben her namazda hükümet için dua ederim.” diye yanıtladı. Genç olan, bakışlarına sevgisini de katarak tepeden aşağı adamı süzdükten sonra:

“Güzel amcam çok doğru dersin. Sen ne mübarek adamsın! Bu dünya da gelip geçicidir zaten. Ettiğin dualar inşallah kabul olur. Ver o mübarek elini öpeyim.” Yaşlı olan da bakışlarına şefkat katarak: “Berhudar ol evladım.” diye karşılık verdi.

“Bu seçimde de yine bizim partiye verirsin oyunu inşallah. Hatta sizden istirhamım; çevrenizde ne kadar tanıdığınız varsa o mübarek dilinizle yumuşatıp partimize oylarını vermelerini sağlarsınız inşallah.” diyen genç, adamın elini öptü. Yaşlı olan:

“Bu hükümet başımızın tacıdır. Ona oy vermeyip de kime vereceğiz evladım. Birazdan namazımı kılıp, yine dua edeceğim.” Genç olan:

“Yer gök dua ile duaların kabul olsun inşallah! Allaha ısmarladık amcam. Allah razı olsun!” dedi ve gitti.

SONRASI;

O, erken gidince konuşma kotası dolmayan yaşlı adam bana döndü, baktı bende dilinin şişini indirecek hal olmadığını hissetse gerek bir süre etrafa baktı. Çok sürmedi başka biri gelip yaşlı adamın yanına oturdu.

“Sanki bu memleketi kim düzeltecek ki? Yine bunlar düzeltir.” diyerekten yeni gelene laf attı. Öncesinden habersiz adam şaşkın yaşlı adamın yüzüne baktı. Sorunu anlamıştı:

“Bozan mı düzeltecek?” diye sordu.

“He o düzeltecek. Turfanda sebzelere bakmamak lazımdır. Ben her namazda hükümetimize dua ederim. Avrupa bizden beter durumdaymış.” derken yeni gelenden hoşnut olmadığını yerinde sağa sola kıpırdanarak belli etti vücut diliyle.

“Avrupa’da çok az artış olduğunu biliyoruz. En fazla Almanya’da yüzde yedi enflasyon olmuş. Bizdeki gibi yüzde yetmiş enflasyon yok. Geçen yıl ekmek 1,25 liraydı şimdi üç, dört lira. İki katından fazla artmış. Kuru fasulye, bulgur, mercimek, nohut, peynir de mi turfanda? Onlar da iki katından fazla arttı.” dedi yeni gelen adam. Yaşlı adam bir süre sessiz kaldı. Bu sessizliğin vites değiştirmek için olduğunu sonradan anladım. Uzaklara bakıp bir süre sessiz kaldı. Sessizliğini fırsat bilen yeni gelen adam devam etti:

“Adın nedir? Nerelisin? Emekli misin?” sorularını peş peşe sorunca adam afalladı. Eli viteste sağa sola baktı;

“Adım Zekeriya. Bursa’da yaşıyorum. Meslek lisesi mezunuyum. Lokantacılık yaptım. Emekliyim.” sorularına doğru sıra ile yanıtlar vermesini pek beğenen genç adam:

“Zamlardan bir şikâyetin olmadığına göre durumun iyi galiba. Bana öyle geliyor ki sen söylediklerinde samimi değilsin.”

“Evet, durumum iyi. Bir bu kadar daha zam gelse umurumda olmaz.”

“O zaman dualarını bizim için yapıyorsun. Teşekkür ederim.”

“Yetmişli yıllarda Bursa’da lokanta açtım. Altı lokanta vardı o zamanlar. Biri benimdi. Çok para kazandım.”

“Lokantan içkili miydi?”

“Evet. Hatta sanatçılar da getirirdim. O zaman müşteri kaynardı lokanta.”

“Sen de içer miydin?”

“İçmez olur muyum? Hala içerim. Şöyle akşamları çilingir sofrasını kurup, bir de hoş sohbet biri olursa tadından yenmez. Sen mert, kafadar birine benziyorsun. Seninle güzel içki içilir mesela.”

“Ben içki içmeyi sevmem. Gerçekten namaz kılıyor musun? Şimdiki hükümete oy veriyor musun?”

“Namaz kılmıyorum. Bu hükümete de hiç oy vermedim, vermem de.” Yaşlı adamın tutarsız sözlerine daha fazla dayancı kalmayan genç adam veda etmeden ayrıldı.

SONUÇ;

Biz baş başa kaldık. Naçar kalınca bana döndü yüzüme baktı. Duyduklarımdan rahatsızlığım yüzüme yansımış olmalı ki, (Çok güzel rahatsız olurum böyle durumlarda. Gazanfer Özcan’a benzetirim kendimi) bir şey demeden önüne döndü. Ben:

“Ya arkadaş, konuştuklarınızı dinledim. Önceki ve sonraki adama söylediklerin birbirine zıt sözlerdi. Bu yaptığın doğru değil!” dedim.

“Eyvallah! Haklısın arkadaş” dedi. Sonra devam etti: “ Kalp hastasıyım. Doktor bana vara yoğa sinirlenme” dedi. Ben de böyle bir adam oldum.” dedi. “Eyvallah” diyene vurulmazmış. Ben de öyle yaptım, sessiz kaldım.

ahmet.kocak16@hotmail.com