KOCA SAVAR
Saat on civarında Bursa Ulu Cami yakınlarında bir banka oturdum, gelene geçene bakıyordum. Fıskiyeden suyun yukarı fırlayışı, yavaş şekilde havuza düşmesini izledim, sesini dinledim. Para ve kız sesi mevsimini gerilerde bırakmanın üzüntüsüne kapıldım. Yitirdiklerine üzülmek yerine elde kalanın kıymetini bilmeli insan. 
Yaşlıca bir kadın geldi yanıma oturdu.(“para sesi, kız sesi diyorum” nasibime düşene bakın?) O oturunca, etraftaki boş banklara baktım; çok boş bank varken yanıma oturmasından biraz rahatsız olsam da kalkmadım; “dur bakalım neler olacak?” beklentisine girdim. 
“Sizi yalnız görünce iki laflarız diye yanına geldim. Umarım rahatsız etmedim beyefendi?” diye söze girdi.
“Rica ederim. Rahatsız olmadım. Banklar kamuya aittir. İsteyen istediği yere oturur.” dedim.
“Dikkatimi çektin. Karizmatik görünüşü olan bir adamsın (yakışıklı derlerdi eskiden). Böylelerini rahat bırakmazlar.” demesine gülümsedim.
“Teşekkür ederim.” diye yanıtladım. “Siz de güzel bir kadınsınız” demek; belki içimden gelmediğinden ya da iltifatla uğraştığım için olsa gerek aklıma gelmedi. 
“Beni tanıyor musunuz?” diye sordum. Belki yazılarımı okuyup resmimden beni tanıyor olabilir, düşüncesiyle.
 “Bende nerede o şans” diye yanıtlayınca tanımadığını anladım. Benden on yaş büyük kadının niyetinin iyi olmadığını anladım. “Saf bir Anadolu erkeği buldum. Biri kapmadan gideyim, alayım” şeklinde düşünmüş veya çok yalnızlık yaşıyor da konuşacak birini arıyor da olabilir.
“Hayatımı anlatsam roman olur.” dedi. Benim “anlat” dememi bekledi bir süre. İstekli görünerek kendimi ucuza satmamak için bir süre bekleyip:
“Anlatın. Dinlerim.” dedim.  Yaşlı ve koyu kırmızı rujlu dudakları uzun süreceği anlaşılan konuşmasına; açılıp kapanarak, yalanarak hazırlık yaptı ve başladı anlatmaya:
“Gençliğinde güzel ve alımlı bir kadındım. Küçük bir ilçenin Mal Müdürlüğü’nde görev yapıyordum. Bir polis beni beğenmiş, hiç peşimden ayrılmıyordu. Yakışıklı da bir adamdı. Neyse uzatmayayım (ne uzatması, daha yeni başladınız) evlendik. Her evlilikte olduğu gibi; beni kıskanıp daireyi basmalarını, insanların içinde azarlamalarını saymazsak ilk senemiz iyi geçti sayılır. İlk kızımız doğduktan sonra baskıları fiziki şiddete dönüştü. Yolda yürürken yüzüm yerde olurdu hep bir tanıdık erkek görür de selamlaşmak zorundan kalırım diye. Kocamın baskıları yüzünden dairede bile kimseyle konuşmaz, işimle ilgilenirdim. 
Maaşımı o alırdı ve bana hiç para vermezdi. Dairede çay içemez, yanıma gelenlere çay ısmarlayamazdım. Arkadaşlar da bu durumu benim cimri biri olduğuma yorarlardı. İkinci çocuk doğduktan sonra iyice zıvanadan çıktı. Fiziki şiddet ve herkesin içinde hakaretler iyice arttı. Böyle böyle on yıl geçti. Sonunda dayanamadım boşanma dilekçesi verdim.  Dava sürerken ayrı bir eve çıktım. Çalışıyordum ve çocuklara bakamazdım. Onların velayetini kocama verdi mahkeme. Babaanneleri bakmaya başladı. Başka bir ile tayin istedim. Psikolojik sorunları yüzünden işinde sorunlar yaşıyordu. Görevden attılar. Peşimden gelip huzursuz etmeye devam etti. Beni öldürecek diye korkuyordum.
Başka bir erkek; beni beğendiğini, evlenmek istediğini söyler dururdu. İri yapılı şişman bir adamdı. Onunla evlenirsem belki beni rahatsız etmez, diye teklifini kabul ettim. İlk kocam yine beni rahatsız etmeye devam etti. İkinci kocama durumu söylediğimde:
“Ne olacak canım. İkimizi de idare ediver” demesin mi? Zaten isteyerek evlenmemiştim. O şerefsizden de kurtulmayı düşündüğüm bir sırada trafik kazası geçirip öldü.
 İlk kocam da aşırı alkol alıp yol kenarında ölünce çocukları yanıma aldım. Bir bakıcı kadın yardımıyla okula gidip gelmeye başladılar. On sene evlenmedim. Çocuklarla ilgilendim. Onlar elden avuçtan çıkınca mahallenin bakkalı bana sulanmaya başladı.  Alış veriş yaparken hediyeler verirdi. Bu hediyeler:  Yarım kilo pastırma, çikolata, bir kilo kuru fasulye gibi şeyler oluyordu. Çiçek, tek taş yüzük alacak görgüde değildi elbette. Kadın kısmı hediyelere dayanamaz bilirsin. Bu pastırma bile olsa. Kanım ısındı adama. Bir gün evlenme teklif etti kabul ettim.
Evlendikten sonra birine bakkalı emanet etti.  Evliliğin tadını çıkaracak; elinde kumanda televizyon izler, evde af edersin eşek gibi yatar, benim gelmemi beklerdi. Akşama kadar insanların ağız kokusunu çeker, akşama da benim Oblomov’un (İvan Gonçarov’ın aynı adlı romanında sürekli dinlenen kahramanı) cinsel açlığını doyururdum. Altı ay sürmedi o da kalp krizinden vefat etti. Böyle yiyip içip yatarsan olacağı budur. Yaşım altmış beş olunca emekli oldum. Emekli ikramiyeme birikmişlerimi de katarak bir daire aldım.
Kocadan yana hiç yüzüm gülmedi beyefendi. Yaşım yetmiş oldu. Sosyal medyada takılmaya başladım. Seksen beş yaşında bir adam bana musallat olmaya başladı. Arkadaşlarımdan evimin adresini almış. Bir gün baktım adam kapıda! Beni çok beğendiğini, evlenmek istediğini söyleyince:
“Olmaz. Sen, eş değil kendine bakıcı arıyorsun.” dedim kapıyı yüzüne kapattım. Peşimde dolanmaya devam etti. 
Bir gün arkadaşlar partiye davet ettiler, gittim. O adam da oradaydı. Meğer adam her şeyi ayarlamış. Bana orada bir daha evlenme teklif etti “düşüneyim” dedim. Arkadaşlar, Almanya’dan emekli olduğunu, iyi emekli maaşı aldığını söyleyince ona da kanım ısındı, evlendik. Bir yıl evli kaldık. O sürede yurt içinde, yurt dışında gezilere gittik. İyi bir adamdı. Beni mutlu etmesini biliyordu. Bir yıl sürmedi o da eceliyle öldü. (Fikret Oğuztürk’ün; “Ali, Veli üç de ondan evveli… Anan koca mı gördü yavrum…” şiiri geldi aklıma onu dinlerken.)  Emekli aylığı bağladı bana Almanya. Kaç lira biliyor musun? Tam bin beş yüz Avro. Türkiye’den emekli aylığım da var. Ekonomik durumum çok iyidir.” diyerek hayatım roman özetini bitirdi. Yeni bir romana başlamak istercesine bana doğru çapkın gözlerle baygın baygın bakınca:
“Lütfen hanımefendi ben daha genç sayılırım. Yapacak işlerim var. Acıyın bana! Ölmeye hiç niyetim yok!” dedim. Kadın başladı kahkahalarla gülmeye. Sanki kadın, beni zorla alıp götürecekmiş gibi itiraz etmeme ben de güldüm. 
“Çok şakacıymışsın. Bayılırım şakacı adamlara. Tam evlenilecek adamsın. İşlerini bitirirsen, iki emekli aylığı seni bekliyor. Telefon numaranı ver.” dedi, verdim. Almanya’dan aldığı yüklü maaş olmasa numaramı vermezdim. Ayrıldık. Zaman zaman arar telefonla görüşürüz Azrail ile işbirliği halinde çalışan yaşlı kadınla.     
ahmet.kocak16@hotmail.com.