KUDUZ
Rıza, kahvaltıdan sonra tarlasına gider çalışırdı. Kırk yaşında, işinde gücünde biriydi. On beş yıldır evli olmasına rağmen çocuğu olmamıştı. O da çocuk hasretini köyün çocuklarıyla giderirdi. Evden çıkarken cebine bir avuç kâğıtlı şeker koyar karşılaştığı çocuklara verirdi. O, çocukları, çocuklar da onu çok severdi. Kendi işini bitirdikten sonra komşularının işlerine karşılıksız yardım ederdi. Rıza’dan tüm köylü razıydı.
Almanya 1960 yılından beri işçi alıyordu. Köyden geçim darlığı çeken ailelerden birkaç genç Almanya’ya gitmişti. Okuryazarlığı olan birkaç genç de devlet dairelerine odacı olmuştu. Rıza kendi yağıyla kavrulduğu için köyden ayrılmayı hiç düşünmemişti. Askerdeyken Ali okulunda okumayı yazmayı öğrenmişti ama bu köyde hiç işine yaramıyordu.
Öğleye doğru ekinleri görmek için yola çıktı. Köyden uzaklaştığı sırada karşı tepede otlayan koyunları gördü. Çoban köpeğinin birinin bahçeye azık götüren sekiz dokuz yaşında olan Mustafa’ya doğru havlayarak geldiğini görünce çocuğa doğru koşarken bağırdı:
“Mustafa bana doğru koş!” Mustafa dediğini yaptı. Çocuk, soluk soluğa Rıza’nın yanına gelip arkasına saklandı. Çoban da koşarak köpeğin peşinden gelmeye başladı. İri kangal ağzından köpükler saçarak Rıza’ya ve çocuğa saldırdı. Rıza yerden taş alıp ileri attı. Köpek taşa doğru koşup taşı ağzına aldıktan sonra bırakıp tekrar saldırdı. Birkaç kez böyle idare etti. Köpek sonunda atılan taşlara gitmeyip ısırmak için hamleler yapmaya başladı. Rıza tekmelerle savuşturmak isterken köpek bacağından ısırdı. Onu bırakıp çocuğa saldırınca Rıza köpeği sivri uçlu demirler olan tasmasından yakalayıp çocuğu ısırmasını engelledi. Çoban gelene kadar köpeği zor zapt etti. Çoban geldi, köpeğin tasmasına bağladığı iple götürdü.
Rıza korkmuş çocuğu bahçede çalışan anne babasının yanına kadar götürdü, teslim etti. Olayı Mustafa anlattı. Rıza’ya minnet dolu bakışlarla teşekkür ettiler.
Aradan sekiz on gün geçtikten sonra çoban köpeğinin öldüğü haberi köyde duyuldu. Rıza da dahil hiç kimsenin dikkatini çekmedi genç köpeğin ölümü. Tarlaya azık götüren çocuklar Mustafa’ya saldıran köpeğin ölmesine sevinmişlerdi.
Buğdayların biçime hazır olduğunu gören Rıza ertesi gün tarlalarını biçmeye harmana taşımaya başladı. Döven sürüp, harmanı savurduktan sonra işlerinin bittiğine sevindi. Buğdayı ambara, samanı samanlığa koyduktan sonra derin bir nefes aldı. Bu derin nefesle son nefesine doğru yaklaştırdığından habersizdi.
Geceleri uykusundan bacaklarına giren kramplarla uyanıyordu. Halsizlik, huzursuzluk, ateş ve baş ağrısı şikâyeti vardı. Konuşurken ağzından tükürükler akmaya başlamıştı. Bu duruma ne kendisi ne karısı bir anlam verememişti. Bu durumla ilgili hiçbir bilgiye sahip değillerdi. Karısının doktora git uyarılarına sinirleniyor, bağırıp çağırıyor onu susturuyordu. Köyün içinde gezen Rıza’nın halini görenler onda bir haller olduğunu görüyor doktora gitmesi için öğütler veriyorlardı. “Gücüm kuvvetim yerinde. Ben hasta değilim. Neden doktora gidecekmişim?” diye yanıtlıyordu.
Bir sabah uyandığında önce karısına saldırdı. Onu boynundan ısırıp kendisini sokağa attı. Onu gören yetişkinler yanından uzaklaşırken çocuklar çok sevdikleri için ondan kaçma gereği duymuyorlardı. Belki şeker verir diye etrafında dolanıyorlardı. O çok sevdiği çocuklara saldırmaya başlayınca korkuya kapılan herkes evlerine girip kapılarını kilitledi. Rıza köyün sokaklarında hırlayarak, ağzından salyalar akarak gezmeye başladı.
Köy muhtarı atına atladığı gibi ilçenin yolunu tuttu. İlk önce sağlık ocağına gidip durumu doktora anlattı. Doktor duydukları karşısında telaşlandı. Hemen jandarmayı arayıp durumu bildirdi. Askeri cip sağlık ocağının önünde hızla durdu. Doktoru ve muhtarı alıp köyün yolunu tuttular. Yolda giderken muhtardan Rıza’yı bir hayvanın ısırıp ısırmadığı ile ilgili sorulan sorulara aldığı yanıtla Doktor: “Eyvah eyvah! Bir kuduz vakasıyla karşı karşıya olabiliriz.” dedi. Sokakları ıssızlaşan köy içinde ciple Rıza’yı aramaya başladılar. Cipi gören Rıza eline aldığı taşları cipe atmaya başladı. Ağzından salyalar akan, felç olmuş gibi hareketler yapan Rıza’yı bir süre camdan izlediler. Uzaklaştığı bir sırada muhtar: “Rıza evladım sana ne oldu? Neden böyle şeyler yapıyorsun derken Rıza döndü baktı: “Sen de kimsin?” diye sorduktan sonra koşmaya başladı. Çeşmeyi görünce hızla uzaklaştı.
Köyün dışına kadar onu izlediler. Birden taşa takılmış gibi yere düştü. Askerler silahlarını doğrultarak çevresini çembere alıp beklediler. Kalkmadı. Saldırmadı. Oracıkta bağırarak, sarsılarak titremeye başladı. Bir süre sonra hareketsiz kaldı. Doktor kontrolünde mezara konuldu. Üzerine kireç attılar.
Köyde köpeğin ısırdığı iki erkek çocuğunu da yanlarına alıp köyden ayrıldılar. O çocuklar da bir hastane hücresinde can verdiler.
Köy karantinaya alındı. Rıza ve kuduz köpekle temasta bulunan köylüler aşılandı. İki ay sonra karantina kaldırıldı ve köylü normal yaşantısına döndü.
Bu olay 1980 yılında yaşanmıştı. Hayvan ısırdığında hemen bir sağlık kurumuna gidilmesi ve aşı yapılması gerektiğini bilmemeleri üç cana mal olmuştu.
Aradan kırk yıl geçti ve geçenlerde Siverek’te köpek saldırısına uğrayan mimar kuduzdan yaşamını yitirdi. İhmal, bilgiyi geçersiz kılar.
Bilmek yetmez, uygulamamız gerekir. İstemek yetmez, yapmamız gerekir. GEOTHE
ahmet.kocak16@hotmail.com
KUDUZ
YORUMLAR